“İşte geldik gidiyoruz / Bilinmez bir diyara” Bush bu şarkı sözlerini biliyor mudur sizce? Sanmıyorum. Ama bilseydi üzerine alabilirdi diye düşünüyorum.
İki halk arasındaki farkı gözlemlemeye çalışıyorum. Aynı zamanda benzerlikleri…
Irak Halkı ve Osmanlı. Siyah-Beyaz filmlerde işgal kuvvetlerinin İstanbul’a girişini izlediğinizde alkışlayan, atlı veya yaya birliklerin önüne kendini atan, onlara çiçek veren, olmadık sevgi gösterilerinde bulunan yok (Olanlarda artık alkışladıklarının yanında; birlikte yaşıyorlar). Bu saydıklarımın hepsi Amerikan işgal kuvvetlerini karşılayan Irak halkında ise tamamı ile mevcut idi. Saddam Hüseyin’den kurtulmanın sevinci, zevki ve şevki ile bağırlarına bastılar, o kendilerine demokrasi getirdiklerini ve sadece bunun için geldiklerini söyleyen Conileri.
Aynı Coniler tüm ihtiyaçlarını, cinsellik de dâhil olmak üzere Irak halkından karşıladılar. Önce Petrolünü aldılar bu halkın, daha sonra geleceğini… Gururunu, namusunu, toprağını, canını. Alınacak nesi varsa. Bu demokrasi havarilerinin başında Bush Efendi vardı.
Ama daha sonra gerçekleri gören, zavallı Irak halkının başında ise bu işgal gücünü ülkesinden defedecek, zekâ, kudret ve organizasyon yeteneğine sahip, Can Dündar’ın yalnız adamı olan Mustafa’dan, benim Mustafa Kemal’imden yoktu. Uşaklar vardı sadece. Şu an bizim resmi ilişki kurmak zorunda kaldığımız, düne kadar karşımızda esas duruşunu gösteren Talabani ve Barzani. Sattılar kendilerini ve Irak Halkını. Maddi ve manevi anlamda ayağa düşmüş olan Dolar uğruna…
Amerika’nın popo kurtarmaca oynadığı bugünlerde bizde onun dümen suyunda, AKP iktidarının iradesi ile yeni açılımlar gerçekleştiriyoruz. Kuzey Irak yönetimi ile direk temastayız. Tüm eski Kırmızı Çizgilerimizi kırıp, koltuğumuzun altına aldık, iş bitirici büyük iş adamı pozlarıyla. Zaten “Kırmızı Çizgilerimiz var. Bu çizgiler aşılırsa savaş sebebidir” diyen masalcı amcalar, büyük bir ihtimalle, bugünün gözleri ile Ergenekoncu filan idiler.
Her şey planlandığı üzere saat gibi tıkır tıkır çalışıyor.
Bu arada Dış İşleri Bakanı Ali Babacan’ımızı da yavaş yavaş Başbakanlık koltuğuna ısındırıyoruz. Emir büyük yerden olsa gerek!
Ocak 2009’da Sevgili Bush’umuzu başkanlık koltuğundan İzmir Marşı ile uğurlarken, Irak Halkının “Seni Özleyeceğiz Başkan Bush” dediğini duyar gibiyim. Belki de Irak Halkı (özgür iradesiyle) Bush’u Demokrasi ve İnsan Haklarına yapmış olduğu katkılardan ötürü Nobel’e aday bile gösterebilir.
İçeriğini bilemediğimiz ikili antlaşmalarla Irak Halkının sahip olduğu tüm değerler kim bilir bilmem kaç yıl ABD’nin ipoteği altına alındı. Vananın başında sapını tutan Coni. Gerisi hikâye. Olsun her şeye rağmen Demokrasi geldi ya…
- Gazeteci arkadaşımızın ayağından çıkartarak kafana fırlattığı (Türk Malı) ayakkabıları dostluğumuzun
İki halk arasındaki farkı gözlemlemeye çalışıyorum. Aynı zamanda benzerlikleri…
Irak Halkı ve Osmanlı. Siyah-Beyaz filmlerde işgal kuvvetlerinin İstanbul’a girişini izlediğinizde alkışlayan, atlı veya yaya birliklerin önüne kendini atan, onlara çiçek veren, olmadık sevgi gösterilerinde bulunan yok (Olanlarda artık alkışladıklarının yanında; birlikte yaşıyorlar). Bu saydıklarımın hepsi Amerikan işgal kuvvetlerini karşılayan Irak halkında ise tamamı ile mevcut idi. Saddam Hüseyin’den kurtulmanın sevinci, zevki ve şevki ile bağırlarına bastılar, o kendilerine demokrasi getirdiklerini ve sadece bunun için geldiklerini söyleyen Conileri.
Aynı Coniler tüm ihtiyaçlarını, cinsellik de dâhil olmak üzere Irak halkından karşıladılar. Önce Petrolünü aldılar bu halkın, daha sonra geleceğini… Gururunu, namusunu, toprağını, canını. Alınacak nesi varsa. Bu demokrasi havarilerinin başında Bush Efendi vardı.
Ama daha sonra gerçekleri gören, zavallı Irak halkının başında ise bu işgal gücünü ülkesinden defedecek, zekâ, kudret ve organizasyon yeteneğine sahip, Can Dündar’ın yalnız adamı olan Mustafa’dan, benim Mustafa Kemal’imden yoktu. Uşaklar vardı sadece. Şu an bizim resmi ilişki kurmak zorunda kaldığımız, düne kadar karşımızda esas duruşunu gösteren Talabani ve Barzani. Sattılar kendilerini ve Irak Halkını. Maddi ve manevi anlamda ayağa düşmüş olan Dolar uğruna…
Amerika’nın popo kurtarmaca oynadığı bugünlerde bizde onun dümen suyunda, AKP iktidarının iradesi ile yeni açılımlar gerçekleştiriyoruz. Kuzey Irak yönetimi ile direk temastayız. Tüm eski Kırmızı Çizgilerimizi kırıp, koltuğumuzun altına aldık, iş bitirici büyük iş adamı pozlarıyla. Zaten “Kırmızı Çizgilerimiz var. Bu çizgiler aşılırsa savaş sebebidir” diyen masalcı amcalar, büyük bir ihtimalle, bugünün gözleri ile Ergenekoncu filan idiler.
Her şey planlandığı üzere saat gibi tıkır tıkır çalışıyor.
Bu arada Dış İşleri Bakanı Ali Babacan’ımızı da yavaş yavaş Başbakanlık koltuğuna ısındırıyoruz. Emir büyük yerden olsa gerek!
Ocak 2009’da Sevgili Bush’umuzu başkanlık koltuğundan İzmir Marşı ile uğurlarken, Irak Halkının “Seni Özleyeceğiz Başkan Bush” dediğini duyar gibiyim. Belki de Irak Halkı (özgür iradesiyle) Bush’u Demokrasi ve İnsan Haklarına yapmış olduğu katkılardan ötürü Nobel’e aday bile gösterebilir.
İçeriğini bilemediğimiz ikili antlaşmalarla Irak Halkının sahip olduğu tüm değerler kim bilir bilmem kaç yıl ABD’nin ipoteği altına alındı. Vananın başında sapını tutan Coni. Gerisi hikâye. Olsun her şeye rağmen Demokrasi geldi ya…
- Gazeteci arkadaşımızın ayağından çıkartarak kafana fırlattığı (Türk Malı) ayakkabıları dostluğumuzun
bir nişanesi olarak kabul et lütfen.
—SENİ ÖZLEYECEĞİZ BAŞKAN BUSH
— BEN DE SİZİ IRAK HALKI
Sabih Samur
0 yorum
Yorum Gönder