Gün kararıyordu. Bütün yarışlar, koşular, oyunlar bitmişti. Şimdi söz ozanlarındı. Kara Ozan ve Çuçu karşılıklı kopuz çalıp deyiş söyleyeceklerdi. Kağanın otağını çevreleyen halka daralmıştı. Önce Kara Ozan geldi. Kağanı selamlayıp bağdaş kurdu. Arkasından Çuçu geldi. O da kağanı selamlayıp Kara Ozan’ın karşısına oturdu. Sonra ağır ağır, yavaş yavaş kopuzlar inlemeye başladı. Bütün Türk budunu saygılı bir sessizlik içinde dinliyordu. İlk deyişi Kara Ozan söylüyordu. “Ötüken’in erleri, Bilir benim gücümü, Kopuzumun mızrabı, Aratmaz kılıcımı, Kara Ozan! Seninle, Aşık atan Çuçu mu?”Çuçu bu meydan okuyuşa hiç irkilmeden hemen cevap verdi: “Seni böyle söyleten, Kımız mıdır süçü mü? Böyle yaman söylersen, Sende komam öcümü, Deyişin kılıcından, Daha öldürücü mü? Sana basan şaşkınlık, Ağu Kadar acı mı?” Kara Ozan öfkelenir gibi oldu: “Ötüken erlerinin, Acunda çıkmaz eşi, Ötüken’in kızları, Gökte ayın on beşi, Yürekleri kan eder, Gözlerinin ateşi, O şaşkınlık dediğin, Çinli konuğun işi..” İçing Katun’dan Kara Ozan’ın sözlerini Çince olarak dinleyen Şen-king iğnelenmiş gibi irkildi. Fakat Kağanın ve bütün Türklerin taş gibi sessizliğini görünce durdu. Katun da öfkelenmişti. İşte bir ozan yüce bir bey olan kendi kardeşiyle açıkça alay ediyordu. Kağana eğilerek: -Bu bayağı kişinin yüce konuğu kınamasına göz yumacak mısın, dedi. Kağan ayni taş sessizlik içinde cevap verdi: -Ozanların sözü kutludur, kesilmez……
Yukarıdaki satırları Nihal Atsız “Bozkurtların Ölümü” adlı kitabında 1946 senesinde yazmıştır. Yukarıda anlatılan sahne belki hayal edilmiştir belki de gerçektir. Ancak önemli olan Türk töresinde ozana verilen değerdir. Ozanların sözü kutludur. Bu sadece bir romandaki hayali bir cümle bir yakıştırma mıdır? Hayır, bu gerçek Türk tarihi ve töresidir. Bir duygu hareketi de olan Türk milliyetçiliği 1960’lı yıllardan itibaren girdiği politik atılıma koşut olarak ortaya değişik alanlarda büyük eserler koymaya başlamıştır. Türk milliyetçisi sanat insanları roman, tiyatro hatta sinema da öne çıkmaya başlamışlardır. Ancak özellikle Türk milliyetçisi ozanlarımız Türk-İslam ülkücülerinin mücadelesini destanlaştırarak Anadolu’yu gezmeye başlamışlardır. Ozan Arif, böyle bir mücadelenin içinde Ülkücü hareketin ozanı olmuştur.12 Eylül rejiminin en acımasız günlerinde Ülkücü hareket ezilmeye çalışılırken Ozan Arif Türk milliyetçilerinin direnç merkezlerinden birisini oluşturmuştur. Ozan, bu dönemde ülkücü harekete moral vermiş, ülkü ocaklarının olmadığı bir dönemde yeni yetişen ülkücü gençlik için kasetleri sanki seminer/parti okulu işlevi üstlenmiştir. 12 Eylül’ün ve sonrasının karanlık günlerinde Ozan Arif demek ülkücü direniş demektir özetle.
Uzun yıllardan bu yana MHP’nin ve Ülkü Ocaklarının şölenlerinde Ozan Arif yok. Hatta Almanya’da Türk Federasyonun şölenine gittiği zaman kapıdan çevriliyor. Ozan Arif’in davet edilmediği şölenlerde ve konserlerde ise ülkücü hareketin yeni önemli sanatçılarından Ferdi Tayfur ve Zara davet ediliyorlar. Ozan Arif’e layık görülen ise hakaret, dışlanma ve nihayet hakkında suç duyurusu, mahkemeler. Oysa Ülkücü Hareket Ozan Arif’i seviyor. Oysa Ülkücü hareket Ozan’ı ile mahkemelik olmak istemiyor. Oysa Ülkücü Hareket Ozan Arif’ini geri istiyor.
Yazan: Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
Kaynak: Yeniçağ
Sayfayı Yazdır
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum
Yorum Gönder