10 Mart 2010, 01:26
Altemur Kılıç
14. Louis, Fransa'nın en uzun süre (1643-1715) tahtta kalan kralı…
“Louis Le Grand” (Büyük Louis), “Le Roi-Soleil” (Güneş Kral) olarak da anılır…
“Devlet benim (L'etat c'est moi)” deyip Fransa'yı 72 yıl mutlak monarşiyle yönetmişti.
Türkiye Cumhuriyetinin, 59. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, özellikle son girişimleriyle aynı yolda. Anayasayı değiştirecek, Yargıyı kuşatacak ve de Ordudan kurtulacak…
Bazı yörelerde “Padişah” diye karşılandı. Pek “estağfurullah" dediğini duymadık, görmedik! Aksine, beşuş bir çehreyle karşılıyor!
Erdoğan’ın, 2. Cumhuriyetin, Osmanlı-İslam Cumhuriyetinin, post-modern padişahı olacağını ben söylemiyorum, yabancı yorumcular da yazıyorlar…
Tabii, diğer “liberal”, 2. Cumhuriyetçiler bırakırlarsa! Şimdilik, bu 2. Cumhuriyetin önündeki başlıca engel, Türk Ordusu tamamen ortadan kaldırılana kadar, aralarında sıkı bir paslaşma–işbirliği var…
Yandaş, yazarlar, liberal sözde aydınlar da, Erdoğan'a toz kondurmuyorlar, öfkeli üslubunu “mutlakiyet” yönetimini ve anlayışını ancak, şöyle kenarından dokunuveriyorlar. Çünkü şu sıra Erdoğan onlara da lazım!
DEPREMDEN SONRA
Elazığ depremi, sadece yöreyi değil, acısı ile bütün Türkiye’yi ve de siyasi gündemi sarstı… Ve bu deprem, maalesef, Türkiye’nin her yerinde, her an olabilecek felaketten yapısal ve yönetimsel dersler alınması gerektiğini hatırlattı…
Bu arada, böyle bir felaket vukuunda, büyük kentlerde ortaya çıkabilecek çapulculuk, yağmacılık olayları ve fırsattan istifade, olası PKK eylemleri karşısında, EMASYA protokolü kaldırıldığına göre, askeri birlikler seyirci mi kalacaklar?
Bakın; Elazığ depreminde kurtarma ve halka sağlık ve gıda yardımı hususunda, en etkin görevi oradaki askeri birlikler üstlenmişler. Allah’ı var, Başbakan bu felaket üzerine, “kriz yönetimine” hemen el koydu, hükümeti, yönetimi seferber etti… Kendileri felaket bölgesine gitmedi.
1939 Erzincan depreminden hemen sonra, zamanın Cumhurbaşkanı İnönü Erzincan’a gitmişti. Ben İsmet Paşa’nın yaşlı bir depremzedeyi bağrına basmasının fotoğrafını unutmam.
Paradoks bu ya; O askeri birliklerin komutanı, “Ergenekon kapsamında” l. Nolu sanıklardan 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk.
Erdoğan’ın, deprem bölgesine gitmemesinde Orgeneralle karşılaşmamak ince hesabı mı var?Başbakanın emri, üzerine TOKİ hemen işe başlayacak kerpiç binaların yerine sağlam toplu konutlar inşa edilecek…
Önceki akşam Arena programında, akıllı efsanevi sanatçılar, Zeki Alaysa ve Metin Akpınar, merak ediyorlardı: “İhaleler kimlerin üstünde kalacak?”
BEN DE BEN!
Erdoğan, depremden sonraki konuşmasında, “Benim Başbakan Yardımcım, Benim Bakanım, Benim polisim vb.” dedi. İlk defa değil, hep böyle der. Bu da bana 14. Louis’in “Devlet Benim” demesini hatırlattı…
Ama Erdoğan’ın “Benim ordum” dediğini pek duymadık!
Çok Devlet Başkanı, çok Başbakan gördüm; ne Atatürk’ün, ne İsmet Paşa’nın ve ne de sonrakilerin hep “Ben ben”, “Benim benim” dediğini duymadım, okumadım!
Erdoğan, “Milli İrade”yi sadece %47 oy çokluğunun temsil ettiğine inanıyor ve adeta “Benim Milli İradem” diyor ve “Devlet benim, her istediğimi yaparım” diyor!Ne var ki dünya 14. Louis’e, Hazreti Süleyman’a kalmadı sonunda!
Mademki Fransız tarihiyle başlamıştık; o tarihte bir de 16. Louis ve halk “açız” diye bağırırken “Pasta yesinler” diyen ünlü Kraliçe Marie Antoinette var.
Tespihte hata olmaz: 16. Louis ve eşi Fransız ihtilalinin, terör döneminde, giyotinde başlarını kaybettiler. Şükürler olsun ki artık “giyotin”, “ip” ve “idam” yok, gerçek demokrasi var; kendilerini devlet sananlar, iktidara tramvay demokrasiyle çıksalar bile, sonunda tahtlarından, halkın gerçek iradesi ve sağduyusuyla, indirilemiyorlar!
İKİLEM
Yabancılar, yabancı devletler ve medyadaki yorumcular Türkiye'deki gelişmelerden, hem umutlu hem de rahatsızlar…
Son gelişmeleri yakından takip eden Ojen Matthews, NEWSWEEK dergisindeki analizinde, çelişkiyi AB ve ABD için “ikilemi” olarak ifade etmiş; “Ordu yenildi, kâğıttan kaplan oldu, Erdoğan daha İslami bir Türkiye vizyonunu özgürce uygulayabilecek…
Ve bundan sonra ABD'nin İslamcılarla selamlaması gerekir” diyor ama hemen ekliyor: “Ordunun da politikaya müdahale etmesinin sonu da, demokrasi için zafer olması lazım. Ve daha çok demokrasi, bir ülkeyi daha liberal ve daha Avrupa yanlısı yapmalı…”
“Ancak paradoks şu ki daha demokratik bir Türkiye, daha Avrupa yanlısı veya daha Amerika yanlısı bir Türkiye anlamına gelmiyor… Türkiye'nin muhafazakâr Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, daha İslami bir Türkiye vizyonunu uygulamada özgür olacak. Fakat bu, daha çok demokrasi de daha çok liberalizm anlamına da gelmiyor.”

0 yorum