BURSA NUTKU


"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek" Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! "
Mustafa Kemal ATATÜRK
Bursa, 5 Şubat 1933


"HAS SİKTİR!" i hazmetme, edemezsin!
Gereğini yap ve İSTİFA ET!








Bir masa düşünün; Kayseri, Bursa, Trabzon, Giresun ve Diyarbakır'dan oluşan.
Konu Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü'nün Geleceği.
Ne Devletine " Has Siktir" diyen var ne bölücülük ne başka bir şey.
Tek konu Türkiye'nin ve bizlerin bireysel olarak geleceği.
Ortak paydada ve ortak fikirde buluşabilme.
Kanatçı Haydar bunun için bulunmaz bir ortam.
Kanatçı Haydar'da Din, Dil, Irk ayrımı olmaz.
İstanbul'da yaşıyorsan Boğaz'da rakı ve balık tattıysan; Mahmutbey'de Kanatçı Haydar'da kanat yiyerek rakı ve ya biranı yudumlamadıysan eksiksin be arkadaş.
Gelecek günlerin daha güzel olacağı bir Türkiye için.
Dostlarla, canlarla beraber...


Hangi meslek adının başında "CUMHURİYET" kelimesi var?

Savcı!

Cumhuriyet'in savcısı olan Türk Oğlu Türk Cumhuriyet Savcılarına sesleniyorum:

YARINA BIRAKMAYIN !

BU GECE PAKET YAPIN Bu OSMAN BAYDEMİR denen soysuzu!



Yorum:

--------------------------------

S.Servet Gürbüz


Lozan'da doktora yaptıktan sonra Atatürk tarafından "HukukReformu yapmakla" görevlendirilen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcılar için "Cumhuriyet Savcısı" unvanının isim babasıdır.

Ata'nın huzurunda "Hukuk Reformu" için fikir fırtınası yapılırken, Bozkurt'un tepesinde şimşekler çaktırılır:

"Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir?

Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi, Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da, neden Cumhuriyet Savcısı?

Savcılara neden bu imtiyaz ?

Atatürk, Bozkurt'a, "Ne diyorsun?" diye sorar.

Bozkurt'un cevabı çok net olur:

"Çünkü, öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir.

İşte o Cumhuriyet Savcısı'dır."

Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder.

"Devam et Bozkurt" der.


-MEVLÛD-
Şehidimiz Onb. Cengiz SARIBAŞ’ın 20 Aralık 2009 Pazar Günü Soğanlı, Cumhuriyet Mah.Kıbrıs Cad. Bereket Sokakta bulunan
CUMHURİYET MAHALLESİ MERKEZ CAMİİ’nde 11:30 da başlayacak olan Mevlûdü,
Şehidimizin Gönül Ağabeyi Sn. Ahmet Hoca’nın katkılarıyla gerçekleştirilecektir.
Katılımınızı bekliyoruz.
Allah Rahmet Eylesin.
.
...
Sabih Samur Yorumu:
Ahmet Hoca Türk Milliyetçiliğine emeği geçmiş bir arkadaşımızdır.Bilen bilir, tanıyan tanır.
19 Aralık, 09:53 ·

Peki ya TUZ KOKARSA ?

Gönderen SABİH SAMUR | 9:15 ÖS | , , , , , , | 0 yorum »


Sabih Samur
21 Aralık, 21:13

01.06.2008 tarihinde yazmışız aşağıdaki yazıyı.Ne değişmiş?Biz bunları görmüştük demenin bize ne faydası var?Düne kadar devletin güvenliği ve bekaası tehlikeye girerse ve bunun iktidar eliyle ortam hazırlandığı görülürse, son çare otomatik olarak devreye giren hani tabiri caiz ise etin kokmamasına karşı TUZ misyonu üstlenen bir Birim vardı.Kendimizi TC olarak güvende hissediyorduk.Şimdi cevabı olmayan en zor soru?Peki ya TUZ KOKARSA?

ŞAHİNLER VE GÜVERCİNLER


01.06.2008 Pazar


Önceleri ABD ile ilgili haberlerde gördüğümüz “Şahinler ve Güvercinler” kavramı, komik, fakat DTP yani PKK adlı terör örgütünün TBMM’de ki sözcülerini ifade etmek için kullanılır oldu.


Bizlere yazılı ve görsel medya kanalıyla PKK ve DTP konusu;


a) Silahı bırakmak için uğraşan ve konuyu demokratik ortamda, çözmeye çalışan kesim, sanırım bu kesimin adı: “Güvercinler”


b) Kürtçülük fikri ve eylemi, Kürt milliyetçiliği söylemleriyle ve hatta yine adı konulmamış şekliyle, Sarı-Kırmızı-Yeşil bezleriyle “Şahinler” olarak sunulmaktadır.


Çiş değil sidik.


Bir zamanlar bir reklâm vardı: “Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız”.


Bizlere (Okyanus ötesinin de dayatmalarıyla) ya Güvercinleri seç ya da Şahinleri seç menüsü sunuluyor. YERSEN!


Bir adım geri çekilip, sigara içme noktasında, bir sigara yakıp, durum muhakemesi yaparsan, göreceksin ki; Güvercinin de, Şahinin de söylemi aynı.


İkisi de diyorlar ki; “ GAP değil, on tane GAP gibi refah arttırıcı projelerin olsa bizim için hikâye.


Bizler dönüşü olmayan yola girmişiz.


Bizlere haklarımızı; kendi bayrağımızı, kendi dilimizi, kendi ekonomik özgürlüğümüzü yani kendi “Federal Kürt Devleti” mizi teslim etmediğiniz sürece, Sn Başbakanınızın da söylediği gibi, “ Bu şarkı bitmez.”


Bölücü terör örgütü, PKK’nın, iradesiyle ve ya iradesi dışında silah bırakması, Türkiye Cumhuriyeti için sevindirici bir olay gibi gözükmektedir.


Akan kan duracak, askerlerimiz ölmeyecektir.


Bu görünen kısmı, ya görünmeyen kısım?


Avrupa Parlamentosu, artık barış ortamında, Türk halkının, -onların ifadesiyle- Kürt halkı ile masaya oturması ve ne istiyorlarsa kibar kibar verilmesi istenecektir ve zaten istiyorlar da.


Büyüklerimiz yani T.C.’yi yönetme erkini elinde tutanlar, mutlaka bizim bu gördüklerimizi görüyorlar ve tedbirlerini alıyorlardır.


Bizden hatırlatması!





Beklenenler olmaya başladı! Devlet artık devletliğini gösterecek!
Benim Polisimi linç etmeye kalkan çocuğun anası ile benim şehidimin anasını aynı kefeye koyanlar;
TÜRK MİLLETİ ve DEVLETİ SİZİ AFFETMEYECEK!
Hiçbir hükümet sonsuz değildir!
GAFLET,DALÂLET ve HIYANET içinde bulunanlar,
tarihte olduğu gibi en ağır cezaları alacaklar.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın.

BİZLER BURADAYIZ!!!

Sabih Samur
TC
Facebook'ta kayıtlı olan arkadaşlarımızın değerli yorumları :
------------------------------------------------------------
Utku Çulha :Asıl sorun şu ki iktidardaki sayın boşbakanlarımız, 7 şehidimizin haberi geldiğinde bile belli kesimi suçlarca kelimeleri hoyratça savururken pkk lı hainlere laf etmediler! 3 gün sonra TSK açıklama yaparak olayı pkk nın gerçekleştirdiğini ispatlayınca hemen 180 derece dönüp bi kaç gün önce söyledikleri rezaleti unutturacaklarını sanıyorlar... ama elbet bu böyle gitmez!!! gitmeyecektir de......
Mehmet Ayrancı : sabih bey evet bizler cok sabırlı bir milletiz ama sabır falan kalmadı analar ağlarkan töreris gurupları el üstünde tutuyorlar ya işte milletimizi kışkırtıyorlar milet elbet bunu hesabını soracaktır.bence ilk önce idam geri gelmelidir vede tekerteker ülkenin bölünmez bütünlüğünü gözdikenlerin hesabı hesilmelidir diyorum.
Sabih Samur : Biraz sabır!Lütfen şu kitabı tedarik ediniz ve okumayın, EZBERLEYİN!"Aslında Hiç kimse Uyumuyordu!" İsmail TansuBİZLER UYUMUYORUZ.ŞİMDİLİK NOT ALIYORUZ!!!
Utku Çulha : Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa,bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir.Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk Bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.Meclislerin öyle Kararları olabilir ki,bu kararlar, ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir. "Mustafa Kemal Atatürk
Mehmet Ayrancı : yok kardeşim iç savaş falan olmaz bizim ordumuz bunların tepesine bindimi ne doğusu kalır kuzeyırak yeterki meclisteki hayinleri vatan hayinlerini bak ozaman nasıl düzeliyor tarihte bunun yeri vardır devletler ancak böyle var olmuşlardır.
Ahsen Türkeli :Su uyudu, düşman uyudu, şeytan bile uyurdu bunca hainliğin içinde... "Aslında Biz Hiç Uyumadık" evet! Asil millettik, gereğini yaptık. Çünkü biliyorduk ki bu bir nifak tohumudur, daha önce tüm o tohumların sonlarını seyrettiğimiz gibi kendi sonlarını hazırlayan bu GDO'lu güruhun da sonu gelecekti. Geldi de... :))))
Utku Çulha : ZOR SORULAR . . . .
Hangi Kürt kardeşimiz mimar, mühendis olmak istedi de,
onlar teknik üniversiteye sokulmadı?
Hangi Kürt kardeşimiz ülkenin herhangi bir yerinde mağaza, dükkan, kebapçı açtı da ona izin verilmedi?
Hangi Kürt kardeşimiz şarkı-türkü okuyup kaset çıkartıp film yaptı da onun önü kesildi?
Hangi Kürt kardeşimiz Akdeniz'de, Ege'de 5 yıldızlı otel-motel yapmak istedi de ona teşvik verilmedi ?
Hangi Kürt kardeşimiz banka kurmak istedi de ona izin verilmedi?
Hangi Kürt kardeşimiz herhangi bir partiden milletvekili adayı oldu da ona seçilme imkanı tanınmadı?
Hangi Kürt kardeşimiz turizm-seyahat acentaları kurdu da ona ruhsat verilmedi?
Hangi Kürt kardeşimiz askerliği tercih etti de Ordu'da yükselmesinin önü kesildi?
Hangi Kürt kardeşimiz geçmişte senato başkanı oldu da ona itiraz eden oldu?
Hangi Kürt kardeşimizin bu ülkeye cumhurbaşkanı olmasının önü kesik?
Hangi Kürt kardeşimizin Türkiye 1. Ligi'nde futbol oynamasının önünde engel var?
Hangi Kürt kardeşimize kredi verilmedi, hangisine doktor bakmadı, hangisine mektep kapısı kapatıldı?
Hangi Kürt kardeşimize bu ülkenin İstanbul'unun, Ankara'sının, Antalya'sının, Mersin'inin, İzmir'inin kapıları kapalı?
Hangi Kürt kardeşimize yurtdışına çıkmak istediğinde pasaport verilmiyor?
Ama o Kürt kardeşlerin yaşadığı yerlerde, 25 yıldır gelene kurşun sıkıldı, gidene kurşun sıkıldı...
KİM HASMANE OLDU?
Henüz 3 aylık asker olana da mermi yağdırıldı, terhisine 2 ay kalana da kurşun yağdırıldı...
Mayınlı tuzaklar ne kol bıraktı ne bacak!
Yüzlerce iş makinesine benzin dökülüp yakıldı, binalar kundaklandı, mektepler öğretmenleriyle bombalandı...
Fırsat geldiğinde tek asker de katledildi, 30 asker de kurşuna dizildi...
Yine de şehit ve gazi anneleri bağırlarına taş bastılar, kan davası gütmediler.
Türkiye'nin hiçbir köyünde kasabasında Kürt kardeşlerimize karşı hasmane bir tutum ve davranış içine girmediler.
Bütün bunlar bir açılım değilse ne?
Birileri bize bunun dışındaki açılımın ne olduğunu arı, net, duru, temiz biçimde anlatsa da bilsek! Bilelim... Çünkü Türk vatandaşı zaten bağrını, gönlünü açmamış mı bu ülkede yaşayan herkese? Daha başka açılım ne ola ki?
Servet Gürbüz : Maleasef yapılan kelime oyunları ve mesnetsiz şekilde sadece TSK yı hedef alan ve yorumlar beni de çok şiddetli gerdi ve üzdü. Burada amacın "çamur at izi kalsın" olduğu çok açık ortada.Yakında terörü TSK yapıyor diye de ortaya çıkarlar..TSK nın halen en güvenilir kurumsal özelliğe sahip olduğu aşikar.Bu özelliğin yok edilmesi için çok planlı bir uygulama sözkonusu. Ama şehit olan vatan evlatları yüreğimizi sızlatmakta..
Oktay Okay : Eğer benim polisime,,, eğer benim askerime,,,,eğer benim kamu görevlime kendini bilmezler söz söyleyebiliyorsa,,,hakaret ediyorsa,,,,helede el kaldırıyorsa o şerefsizlerin biz TÜRKÜ halkı olarak kollarını kırarız,,,beyinlerini dağıtırız....Bu vatan bizim biz TÜRKLERİN... buranın adı Türkiye.............
Hasan Beyaz : Bizler osmanlı torunlarıyız, bunun gibi yüzlerce Bizans oyunlarını savdık
Bu olaylarda onlarda biri güneydoğuda asker olarakta eğitimci olarakta bulunarak orda bunlardan çok daha fazlasına tanık olup yaşamak zorunda kaldı maşa belli, biz ateşi yakan eli kıramadık, önemli olan ateşi yakan şerefsizleri önleyebilirsek; maşa zaten kendi kendini yok eder. Tahrikleri bir şekilde önlememiz lazım, buna inan hala kardeşimi ordan ayrılması için kendini ve ailesini tehdit eden şerefsizlerin elbet kökü kazınacak, su an aslında kendi kazdıkları kuyuya düştüler.
Serdar Bozan : Art... Devamını Görık yeter...Bu kaçıncı??? BİR ÜLKEDE DEVLETİN KOLLUK KUVVETLERİ LİNÇ EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR İSE BURADA BİR YETKİ PROBLEMİ VAR DEMEKTİR. TAŞIN KARŞILIĞI PLASTİK MERMİ, MOLOTOF KOKTEYLİNİN KARŞILIĞI İSE KURŞUN OLMALIDIR. DEVLETİN KOLLUK KUVVETİNE YÖNELİK BİR LİNÇ GİRİŞİMİNİN KARŞILIĞI DA KURŞUN OLMALIDIR. ABD İNDE TRAFİK POLİSİ SİZİ DURDURDUĞUNDA ELLERİNİZ DİREKSİYONDA OLMAK ZORUNDA ; ELLERİNİZİ İNDİRDİĞİNİZ AN POLİS SİZİ VURABİLİR. NİÇİN?? CANA YÖNELİK BİR KAST OLMA İHTİMALİ OLMASINDAN DOLAYI..AVRUPADA SORGULAMA SIRASINDA -15 DERECELİK KAMERALI SOĞUK HAVA DEPOLARINDA İFADENİZİ ALIRLAR SORGULAMA KAMERA VE MİKROFON ARACILIĞIYLA YAPILIR. SIKIYORSA TUTANAĞI İMZALAMAYIN. BİRDE BİZE İNSAN HAKLARI DERSİ VERMEYE KALKARLAR.. GEÇEN GÜN HABERLER DE POLİSİ TAŞLAYAN ÇOCUĞU ANNESİNE GERİ VERDİLER. BÖYLE BİR ŞEY OLAMAZ. (EN MERHAMETLE VERİLECEK CEZA) GELECEKTE BİR HAİN OLARAK YETİŞECEK O ÇOCUĞUN YERİNİN İSLAH EVİ OLMASIDIR. EĞERKİ BİR BİNADAN ASKERE POLİSE ATEŞ EDİLİYOR İSE O BİNANIN HAKKI İÇİNDEKİLERLE BEREBER YOK EDİLMESİDİR. EĞERKİ BUNLAR ZAMANINDA YAPILMIŞ OLSAYDI; ŞU AN TERÖR DİYE BİR ŞEY OLMAZDI. VE DÜNYANIN HER YERİNDE TERÖRE VERİLEN CEVAP BU ŞEKİLDE İKEN NİÇİN BİZDE FARKLI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL DİYEMEYECEĞİM ÇÜNKİ BİZ TÜRK MİLLETİ HER FERDİYLE ARTIK BUNUN NİÇİN BÖYLE OLDUĞUNU ÇOK ÇOK İYİ ANLIYORUZ. VE BİR GÜN MUTLAKA BUNLARIN HESABI SATILMIŞLARDAN VE HAİNLERDEN SORULACAK.........
Berat Soylu : Her zaman derim..!HÜKÜMETLER GEÇİCİ ama DEVLET KALICIDIR... 'Ayeti Kelimede de dediği gibi ; ''Vay O Namaz Kılanların Haline...'' Milletimizi yıllardır Din üzerinden kandırdılar bu açıktır.Unutlmamalı ki onlar yüce ATAMIZA ''Sarhoş iken kurdu bu devleti'' diyorlar ama Maşallah kendileri ayıkken yönetemiyorlar...
Recep Çaluda : Türkiye Türklerindir. Ulu önder M.KEMAL ATATÜRK'ÜN KURDUĞU LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYETİ HİÇ BİR GÜÇ YIKAMAZ. İÇİNDEN GEÇTİĞİMİZ BU SANCILI DÖNEM SONU AYDINLIK OLACAKTIR. İNŞALLAH. KISACA UZATMAYACAĞIM. BU DEVRAN DÖNER ONA GÖRE.
Saffet Soykan : Sabih Bey dostum, değerli meslektaşım
Sayfanızdaki başlığı okudum. Değerli görüşlerinizin benim düşüncelerimle bire bir örtüştüğüne tanık oldum.
Zaten ben de ta baştan bu açılım konusunu hiç beğenmemiştim.
Ermenilerle açılım yaptık da ne oldu?
Şimdi Kardeş Azerbaycanı küstürdük.
Şimdi Ermenisten talepçi oldu.
Kürt açılımına gelince, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetimizin, Büyük Millet Meclisinde, PKK terörüne destek veren bir grup milletvekili tahriklerine devam ediyor.
İzmir'de gövde gösterisi yapıyor.
Son 7 vatan savunucusu evladımıza pusu kurup onları şehit ediyorlar.
Emniyet ve asayişi koruyan polisimizi linç etmeye kalkışıyorlar.
Sonra da iki olayda, sanki de anaları düşünüyorlar gibi propaganda yapıyorlar.
Çocukları kullanarak her türlü melaneti yaptırıyorlar.
Kısaca DTP'nin kapatılmasını olumllu buldum.
Daha önce Anayasa MAhkemesi Mahkemesi Başkanı Haşim son anda kıvırmasaydı, AKP de kapatılacaktı.
Son olarak bu hükümet AB'nin oyuncağı, ABD Başkanı Obama'nın da sille oğlanı oldu. Atatürk'ümüzün kurduğu Türkiye Cumhueriyeti bunlara mı layıktır?
Yazık Sizi de Atatürkçü görüşleriniz için yürekten kutlar,
başarılarınızın devamını dilerim.
Saygılar.

Mekânınız Cennet Olsun.
Sabih Samur

Gönderen SABİH SAMUR | 3:20 ÖS | 0 yorum »


İsviçre'de referandum ile minare yapımının yasaklanmasına sebep olan, minaresi olan ilk Türk Camiinin fotoğraflarla hikâyesi Kırmızı-Beyaz farkı ile sadece burada!
Teşekkürler Sn.Levent Çotuk size fotoğrafta yer alan ve emeği geçen tüm Hak dostlarına...
Sabih Samur




































































TARIH : 04 Aralık 2009
SAAT : 19:40
NO : BN- 124 / 09


1. Yüksek Askerî Şûra Olağan Toplantısı, 04 Aralık 2009 tarihinde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhında yapılmıştır.

2. Toplantıda;
a. Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerine Karşı Yürütülen Asimetrik Psikolojik Harekât konusunda bilgi verilmiş,
b. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Harbe Hazırlık Durumu incelenerek, bu kapsamda ortaya çıkan ihtiyaçlar ile bu ihtiyaçları karşılamak için alınan tedbirler görüşülmüştür.
c. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel yapısını ve disiplinini bozacak şekilde, irticai tutum ve davranışları tespit edilen 2 personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırılmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Saygı ile duyurulur.




Gün gibi aşikâr, Türkiye yönetilemiyor!

Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın hücresi M2 olarak küçültüldüğü ve bu sebeple hassas yerleri hücresine sığmadığı için Avukatları aracılığı ile dışarı mesaj iletmesi ile başta Ahmet Türk efendi,

peşinden Osman Baydemir ve bilumum zevat vazifeden durum çıkartarak, fitili ateşlemişler ve bugünlere gelinmiştir.

Hükümete de cevap hakkı doğmuş, alelacele mezura alınarak hücre ölçülmüş çok küçük bir sapma olduğunu, dolayısıyla muhterem Apocan (utanmasalar böyle diyecekler)ın hiçbir yerinin açıkta kalmayacak şekilde odasına rahat rahat sığabileceği basın toplantısı ile açıklanmıştır.

Memleketimin ve memleketimi yönetenlerin durumu bundan ibarettir.

Lafı olan beri gelsin.

Benim diyecek lafım yoktur.

Bu başbakan ve bu bakanlar kurulu, dolayısıyla bu hükümet beni temsil etmemektedir.

Ben kim miyim?

TC Vatandaşı

Sabih Samur





Gönderme tarihi:

29 Kasım 2009 Pazar 19:56:46

Sabih Bey selamlar. 29 yaşında yolun başında sayılabilecek genç bir öğretmenim. Ne yazıkki yazılarınızla yeni tanıştım. Ama bundan sonra elimden geldiğince takip edeceğim. Sizin ve ailenizin bayramını yürekten kutlarım.
Sizin gibi yürekli ve dürüst insanların hala basında camiasında bulunması beni çok mutlu etti. Kaleminize, yüreğinize ve cesaretinize hayran kaldım. Her sohbette lafı evirip çevirip size getiriyorum insanlar sizin gibi değerlerin farkında olsun diye.
Böyle bir zamanda en çok ihtiyacımız olan şey sizin gibi değerli kalemler. İyiki varsınız...

Kaleminize, yüreğinize, cesaretinize ve kalbinizdeki vatan ve bayrak aşkına selam olsun...

Bugün düşman ayrımcılık!

Gönderen SABİH SAMUR | 10:21 ÖS | 0 yorum »




BİLGİ NOTLARI
TARİH : 17 Kasım 2009
SAAT : 18:50
NO : BN - 119 / 09
1. Son günlerde medyada, var olduğu iddia edilen üçüncü bir ihbar mektubu ve mektubun ekinde yer alan CD’de bulunan konulara ilişkin haberler yer almaktadır.
2. Var olduğu iddia edilen yeni ihbar mektubunun; Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından yapılan ve 24 Haziran 2009 tarihinde görevsizlik kararı verilerek yetkili makamlara gönderilen soruşturma dosyasında yer alan bazı maddi hususlardan da yararlanmak suretiyle, hazırlayanların kendi hedefleri istikametinde düzenlendiği değerlendirilmektedir.
3. Medyaya yansıyan haberlerden öğrenildiği kadar, söz konusu ihbar mektubu ekindeki CD’de yer alan hususlardan büyük bir kısmının 2008 ve daha önceki yıllarda medyaya yansıyan haberlerle benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir.
4. Kamuoyunun, gereğinden fazla, bu tip haberlerle meşgul edilmesinden üzüntü duyulmakla birlikte, dün olduğu gibi bugün de medyaya yansıyan ve Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren bütün haberler değerlendirilmekte ve gerekli görülen durumlarda gerekli işlemler yapılmaktadır.
5. 17 Kasım 2009 günü bir gazetede yer alan ve bu konularla ilişki kurulmaya çalışılan Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından hazırlandığı iddia edilen belge ise, sahtedir. Söz konusu bilgi notu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250’nci md. ile yetkili) yapılan soruşturma doğrultusunda bazı şüphelilerde ele geçirildiği belirtilerek, 08 Nisan 2009 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına incelenmek üzere gönderilen belgeler arasındadır. Yapılan inceleme neticesinde, ilgili savcılığa 01 Mayıs 2009 tarihinde “Kayıtlarımızda böyle bir belgeye rastlanmamıştır. Askeri yazım teknikleri ve isimler kullanılarak kurgulanmış sahte bir belgedir” ibaresiyle cevap verilmiştir. Sahte belgeyi, kasıtlı olarak gerçek gibi sunan, gazete hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
6. İddia edilen üçüncü ihbar mektubunun 15 Kasım 2009 günü medyada yer almaya başlamasının tesadüf olmadığı ve zamanlamasının da oldukça düşündürücü olduğu ortadadır.
7. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine karşı uzun bir süreden beri yürütülmekte olan faaliyetlerin ve bu faaliyetlerin bütün boyutlarının farkındadır. Bugüne kadar yapılan ve bundan sonra yapılacak her türlü saldırı da Türk Silahlı Kuvvetlerinin kararlı duruşunu ve mücadele azmini asla etkilemeyecektir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Can Dündar’ı İzliyorum Gözlerim Kapalı


NTV, Canlı Gaste adlı program.
Saat 23.15.
Kanalları gezerken bir anda duruyorum. Ekranın altında büyük puntolarla “Ahmet Kaya’yı
Anıyoruz” yazıyor. Türkçeye de maalesef yerleşmiş olan “baby face” yani “Bebek Yüzlü” adamı görüyorum.
Evet yanılmadınız Can Dündar’dan bahsediyorum.
Masum Cumhuriyet Çocuğundan.
Eğer Cumhuriyet’i savunmak ona kaldıysa ben artık sadece seyirci olmak istiyorum.
Neden bu tepkim?
Bu Cumhuriyet Çocuğu, bizden biri dediğimiz adam, Sarı Zeybek’i bizlere kazandıran kişi değil mi?
Maalesef O!
O Can Dündar, aynı duygusallıkla ve o bebek yüzüyle; bizler için Mustafa’yı da çekti!
Bu akşamda Türkiye’ye çok büyük emeği geçmiş, Türkiye’yi bütünleştirici parçalar üretmiş olan, TC’nin medarı iftiharı Ahmet Kaya’yı da ölümünün 9. yılında anıyor.
Gözlerimi kapatıyorum, midem bulanıyor.
Sarı Zeybek’teki Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatma esnasında hangi duygu yüküne sahipse, aynı hüzünle Ahmet Kaya’yı anıyor.
Gözlerimi açmak istemiyorum. Bu adamı gördükçe anmış olduğu insanı, Ahmet Kaya’yı öpüp sarılmak geliyor içimden. Dünya görüşümüz, vatana bakış açımız uyuşmasa bile fikirlerinden ödün vermemesi ve dik duruşuna bakıyorum, bir de masalara çağrılan konsül matrisler gibi bir o masada bir diğer masada gezinen Can Dündar’a.
Ne olduğu, kime hizmet ettiği belli olmayan, dün Atatürkçü, bugün Kürt Açılımı şak şakçısı,
Ahmet Kaya için gözyaşı dökeni oynayan, yarın kuvvetle muhtemel Türk Milliyetçisi bir Can Dündar.
Rüzgâr hangi yönden eserse o yöne dönebilen, devrin adamı.
Güçten yana, güçlüden yana.
Aziz Nesin’in Dev Eseri: ZÜBÜK.
Ve o Dev Oyuncu; Kemal Sunal.
Birden aklıma Zübük geldi.
Devrin adamı olacaksın.
Dün: Atatürkçü, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü.
Bugün: Kürt Açılımı şak şakçısı, gerekirse Federatif Yapılanma.
Yarın: Belki de Koyu bir Türk Milliyetçisi-maskesi
Bizler çenemizi yormakla ve seni görmemek için gözlerimizi kapatmakla kalırız.
Oysa sen yürümeye devam edersin.
Yolun açık olsun, sadece yüzü bebek olan kalbinin ne olduğu belli olmayan adam.

Sabih Samur

Senin İçin Ölürüm de Öldürürüm de !

Gönderen SABİH SAMUR | 2:41 ÖS | 0 yorum »


Kaynak: Ankaralılar meclisi (facebook)

AFFETMİYORUM SİZİ !

Gönderen SABİH SAMUR | 1:24 ÖS | | 0 yorum »



Bu Ülke sonsuza dek senin gösterdiğin yolda yürüyecek.
Bizlerde bu yolun ve ülkünün takipçisi, uygulayıcısı
ve TEMİNATIYIZ !
Arz ederiz.
Sabih Samur
Nefer


Başbakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, şöyle denildi:
“Ülke güvenliğine ilişkin konuların yanı sıra gündemdeki ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’na yönelik tartışmalar da değerlendirilmiştir.
‘Eylem Planı’ iddialarına ilişkin soruşturma süreci, adli ve askeri yargı makamları tarafından, kendi görev ve yetki alanları kapsamında yürütülmektedir. Bu sürecin en kısa zamanda gerçeği ortaya çıkarması beklenmektedir. Bu süreçte herkese düşen görev, sürecin sonuçlanmasını beklemek, kişi ve kurumları hedef alan davranış ve yorumlardan kaçınmaktır.”

Sabih Samur Yorumu:
Bu açıklamanın yapılması için yüzümüzü fotoğrafta görüldüğü gibi asmamız mı gerekiyordu?
Keşke 29 Ekim’i hep birlikte, olması gerektiği gibi mutluluktan kahkahalarla yaşayabilseydik.
Keşke…

Santiago'da Apoguindo Caddesi Novigod Parkı'ndaki anıt

''Türkiye; Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e..."
DANIEL DUMOULIN

Şili'nin başkenti Santiago'da belediye, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için bir parka, Atatürk'ün sözlerinin yer aldığı rölyefini yaptırdığı bildirildi.
Söz konusu rölyef Aynur Kasabalı'nın seyahatlerden birinde ortaya çıktı.
Geçen yıl bir Güney Amerika ülkesi olan Şili'ye yaptığı seyahatte ilişkin izlenimlerini, şöyle anlattı:
"Şili'nin başkenti Santiago kentinin Belediye Başkanının, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için Apoguindo Caddesi'ndeki Novigod Parkı'na, Atatürk'ün, üzerinde bazı sözlerin de yer aldığı rölyefini yaptırdığını fark ettim. O an kendim ve Türklüğümle gurur duydum. O anı kelimelere dökmem imkansız. Zamanım kısıtlı olduğu için Belediye Başkanı ile görüşemedim.
Ancak tercümanım aracıyla yetkililere sorduğumda, Atatürk'ün kentte örnek alındığı, herkesin örnek alması için de bir parka Atatürk rölyefinin konulduğunu öğrendim."
YAZININ TERCÜMESİ

Rölyef ve rölyefin bulunduğu anıt duvarın üzerindeki yazının ise kendisini daha da şaşırttığını ifade eden Kasabalı, yazıda İspanyolca, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, vatanının fedakar ve sadık hizmetkarı, benzeri olmayan kahraman, insanlık idealinin canlı emsali... Bütün hayatını Türk Milletine vakfetmiş, milletine kendi ruhunu, ateşini vermiştir. Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır" sözlerinin yazılı olduğunu belirtti.

Kaynak : E-posta kanalıyla Sn. Veysel Dinler


ATATÜRKÇÜLER OLARAK NEREDE HATA YAPTIK?

Gönderen SABİH SAMUR | 10:52 ÖS | 0 yorum »



Bu yazı yakında yayımlanacak "ALLAH KURTARSIN" adlı kitabımda yer alacak.
Sizlerle şimdiden paylaşmak istedim.
Sabih Samur

Atatürkçüler Olarak Nerede Hata Yaptık?



Metris Konaklama Tesislerimize yeni komşularımız geldi. Tolon Paşa ve Eruygur Paşa. Ergenekon Davası tutuklusu olarak, geçici bir süre aynı tesisleri paylaşacağız.
Hayat çok enteresan.
Yaklaşık iki hafta önce Şener Eruygur’ un “Elit olduk halka inelim” başlıklı sözünden oluşan bir haberi kesip saklamıştım. Haber aynen şöyle: Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur, çalışmalarına yeni bir yön verdiklerini belirterek, “Şimdiye kadar belli elit grubun, aydınların, kendi aralarında konuşup, Atatürk sevgisini, Atatürk düşüncesine olan bağlılığını ifade eden bir çalışma yöntemi içerisinde kaldık. Bugün anlıyoruz ki halkımıza derdimizi anlatmamız lazım” dedi.
Ağzına sağlık paşam. Ne güzel özetlemiş ve öz eleştiri yapmış. Hani bar köşelerinde, rakı sofralarında, çay içerken, kahvede ve bilumum yerlerde, “Bu memleket nasıl kurtulur?” muhabbeti yapan bizler yani halk ve halka derdini anlatmaya çalışan paşam.
Sn. Paşam, gönül isterdi ki sizle ve Tolon Paşamla 40 saat kaldığınız Metris’te yüz yüze görüşebilsek, Atatürkçüler olarak nerede hata yaptığımızı, karşılıklı tartışabilseydik, kısmet değilmiş.
Sizler şu an Kandıra’da cezaevindeki koğuşunuzda dinlenirken, bende kendi koğuşumda(Metris’te) bu yazıyı yazıyorum.
Cumhuriyete karşı tehlike olarak gördüğümüz Erbakan serisi partiler; MSP, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve onların türevi olan bağrından kopup çıkan AKP, bizler için irticai faaliyet gösteren ve sonu şeriat temelleri üzerine kurulacak olan bir İslâm Cumhuriyetine kadar uzanan bir süreç olarak algılandı.
Bizler bu süreci halk ve elit paşalar olarak izleyip, kendi kendimize ahlayıp, oflanırken, eleştirdiğimiz kesim, gençlik kollarından başlayan disiplinle çok ciddi anlamda çalıştılar ve yapılandılar.
Kendilerini her türlü yetiştirdiler ve cumhuriyetin tüm kurumlarında söz sahibi oldular. Atatürkçüler ise Mustafa Kemal Atatürk’ü bir otomobil gibi restore ederek, şekilden şekle sokmaktan öteye gidemediler.
Allah aşkına, elinizi vicdanınıza koyun. En son Cumhuriyet Mitinglerinde, Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını, Türk Bayrağı üzerine basmadık mı? Burada verilmek istenen şekilci mesaj ne idi? Atatürk kalpaklı olursa “Ulusalcı” yani soldan soldan, eğer kalpaksız, başı açık ve sivil kıyafetli bir Atatürk fotoğrafı görürsek, “Milliyetçi” yani sağdan sağdan.
Ne kadar geç kalınmış olursa olsun, yapılması gereken tek şey var. Sabih Samur olarak şahsi kanaatim, bir an önce “Ulusalcı ve Milliyetçi” kelimelerinin birleştirildiği, şekilcilikten ziyade Mustafa Kemal Atatürk’ün ve arkadaşlarının 1923–1933 arasında gerçekleştirdiği mucizevî 10 yılı, yeniden tahlil ederek ve günümüz şartlarına uygulayarak, 2008–2028 projeksiyonu hazırlamak gerekiyor.
Bu projeksiyonun hayata geçirilebilmesi için şu an ilköğretimde okuyan 10.000 başarılı ve gelecek vaat eden öğrenci seçilerek, tüm devlet imkânları seferber edilerek, yurtiçi ve yurtdışı eğitimle, geleceğin Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, Atatürk ilkelerine bağlı ve gönülden inanan kadronun, ülke yönetiminde olması sağlanmalıdır.
Bu kötü günler ama öyle ama böyle geçecek.
Geleceğe bakalım.



Aylardır konuşulan "demokratik açılım"ın içeriği netleşti.
8 bakanlık, atacağı adımları tek tek belirleyip Başbakan'a sundu.
MGK üyesi bakanlar da maddeleri tartıştı.
İşte o maddeler:
1. Suça karışmayanlar 3 ay rehabilitasyonla serbest kalacak.
2. Suça karışıp pişman olan 5 yıl gözetim altında tutulacak.
3. Kürtçe ilköğretim ve lisede seçmeli ders olacak.
4. Q,W,x alfabeye dahil edilecek.
5. Mahmur kampındaki Türkler getirilecek.
6. Kürtçe yer isimleri iade edilecek.
7. Devlet, Kürtçe yayınları destekleyecek.
8. Devlet Tiyatroları "Mem u Zin"i oynayacak.
9. Kütçe Kuran mealini devlet bastıracak.
10. Devlet dairelerinde Kürtçe tercüman bulunacak.
11. "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazıları yenilenmeyecek.
12. İlköğretim andı kaldırılacak.
13. Karayollarına Kürtçe levhalar konulacak.

Yorumu sizlere bırakıyorum.
Hayırlı bayramlar diliyorum.


Not: Günde 3 defa,sabah, öğle ve akşam aç karnına Atatürk'ün Bursa Nutku'nu okuyun. Faydasını göreceksiniz. Ne açılım kalır ne de İrtica. Rahat olun!

Sabih Samur

VATAN BÖLÜNMEZ

Gönderen SABİH SAMUR | 11:42 ÖS | 0 yorum »



BAYRAK İNMEZ

EZAN DİNMEZ

VATAN BÖLÜNMEZ

Herkes bir Açılım'dır tutturmuş gidiyor.

Bizde açılım yapanların açıkta kalacak yerlerini örtmek ve üşütmelerini

engellemek için teyakkuz halindeyiz.

Saygılarımızla

KIRMIZI-BEYAZ

SABİH BEY MERHABALAR,

BAZI TEKNİK AKSAKLIKLAR NEDENİYLE YAZILARINIZ BİRAZ GEÇ YAYINLANDI. SON YAZINIZ DA YAYINLANDI. ANCAK BU SİTEM YAZINIZI TAKDİR EDERSİNİZ Kİ GAZETEMİZDE YAYINLAYAMAYIZ. MÜMKÜNSE SİZDEN YENİ YAZILAR BEKLİYORUZ. BUNDAN SONRA YAZILARINIZ, GÖNDERDİĞİNİZ GÜNÜN ERTESİ, YA DA EN GEÇ BİR GÜN SONRA GAZETEMİZDE YAYINLANACAKTIR.

SELAM VE SAYGILARIMLA
FERİT KESEN
Genel Yayın Müdürü


Gönderme tarihi:
07 Eylül 2009 Pazartesi 15:55:36

İnsan hiç kendisine fikirlerini okuyucularla paylaşması için köşe açan gazetesine ve onun yönetimine ve yazı işlerine sitem eder mi? Ve ya hangi şartlarda eder?
Sn. Mehmet Ali Dim fırsat bulup da okuduğunda eminim çok şaşıracak ve her zaman ki gibi bu yazımı da sansürsüz yayımlatacaktır.
2006 yılında Sn. Dim ve onun aracığıyla Sn. Altemur Kılıç büyüğümüz ile tanıştırılmamızın ardından, çok büyük kesiklik olmadan 3. yıldır zevkle ve gurur duyarak sizlere Yeni Alanya Gazetesi’ndeki köşemden ulaşıyorum.
Bu ulaşma maalesef gecikmeli oluyor(!)
Heyecanla ve gerçekten gündemi yakaladığıma inandığım yazımı, yaklaşık 3.(Üçüncü) hafta sonunda ve en son Sn. Dim’i cep telefonundan, olur olmaz bir saatte (her hangi önemli bir toplantısına, tabiri caizse bodoslama girerek) arıyorum.
Neden yazımın çıkmadığını sorduktan sonra sağ olsun her zamanki nezaketi ile (amatör heyecanımı ve vatan sevgimi bildiği ve anladığı için) “İlgileneceğim Sabih’ciğim” diyor.
Ve yazı ertesi gün yayımlanıyor.
“Ajda Pekkan, Sezen Aksu ve Kürtçülük Nağmeleri” başlıklı bir yazıyı yine yaklaşık 20 gün önce göndermeme rağmen ancak C.tesi günü yayımlandı!
Ha çok mu önemliydi?
Evet bence önemliydi!
Çünkü bu yazı yazılıp, e-posta olarak yazı işlerine gönderildikten iki hafta sonra Sezen Aksu gündeme bomba gibi düştü ve Sn. Başbakan ile açılım konusunda telefon trafiğine girdi.
Zeki bir gazete yönetimi köşe yazarını sahiplenerek bu konuyu gerekirse ön sayfaya taşır ve hatta manşete dahi çıkararak Alanya’daki yöresel bir gazetenin gündemi nasıl ve oluşumu takip ederek önceden yakalayabildiğini bütün Türkiye’ye ispat edebilirdi.
Bugün sadece 12-15.000 adet gibi gözüken tiraj genel ağ (internet) sayesinde inanılmaz boyutlara ulaşmakta konu Alanya’dan çıkmaktadır. (Çağ büyük düşünebilenlerin çağı olacak).
Sonuç olarak her şey vatan için.
Birileri kalkmış gözümüzün içine baka baka Federasyona doğru giden “Kürt Açılımı” adlı sürece sıcak bakmamızı isterken,
Askerin anlam veremediğim sessizliğini buruk bir şekilde izlerken,
Defalarca eleştirdiğim Sn. Devlet Bahçeli Memleketin Umudu ve tek tutanağı haline gelmişken,
Sn. CHP’nin Deniz Baykal’ı dik bir duruş sergiler gibi yaparken,
DTP ve Ahmet Türk zafer şarhoşluğu içinde; yakın gelecekte kurulacağından emin oldukları Kürdistan’ın başına Osman Baydemir’i mi yoksa Teröristbaşı Abdullah Efendi’yi mi? Getirmeliyiz diye düşünürken,
Bizde yazılarımızın neden zamanında çıkmadığını sorgulaya duralım.
Sorgulayalım ki bir NEFES daha bunlarla mücadele edebilsin!
İşiniz zor Sn. Mehmet Ali Dim!
Siz kalkın kişiye köşe verin sonrada köşenizi işgal eden bu kişiden sitem kabul edin.
İşte Yeni Alanya Gazetesi’nin ve Sn. Mehmet Ali Dim’in farkı !
En içten sevgi ve saygılarımla
Türkçe Kalın!

Sabih Samur 23 Ağustos 2009 Pazar 08:00


Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde gerçekleştirilen bağımsızlık mücadelesinin son halkası olan Büyük Zafer'in 87'nci yıl dönümünü kutlamanın coşkusunu yaşıyoruz.
Zafer Haftası, 26 Ağustos 1922 günü sabahı KOCATEPE'den yapılan topçu ateşleriyle başlar ve 9 Eylül günü Türk Ordularının İzmir'e girişi ve İzmir'in kurtuluşu ile sona erer.
ATATÜRK, Büyük Taarruz'u ve Büyük Zafer'i şu şekilde anlatır:
"Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin neticeli ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yön vermekte kesin tesirli böyle bir meydan muharebesi hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı."
Büyük Taarruz ve Büyük Zafer, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve gelişimine yol açan devrimin başlangıcıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK'ün yoksul bir halktan hem bir ordu hem de bir millet yaratarak gerçekleştirdiği bu inanılmaz devrim, Türkiye Cumhuriyeti'ne laik, sosyal, demokratik ve hukuk devleti niteliklerini kazandıran bir devrimdir.
Bu eşsiz zaferi kazandıran ve devrimi geçekleştiren başta Başkomutanımız Mustafa Kemal ATATÜRK ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere bu mücadelede hayatlarını kaybeden ve bugün o eşsiz zaferin kazanımlarını yurdumuzun her karış toprağında canlarını vererek koruyan aziz şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz.
Anayasa'nın değiştirilmesi teklif bile edilemez olan 3'üncü maddesinde ifade edildiği gibi "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir." Türk Silahlı Kuvvetleri, ATATÜRK tarafından bizlere emanet edilen ve Anayasa'nın 3'üncü maddesinde de belirtildiği şekilde; Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus-devlet ve üniter-devlet yapısının korunmasında taraftır ve taraf olmaya da devam edecektir.
Ülkelerin ve milletlerin bütünlüğünün korunmasının bir bedeli vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri; bu bedelde kendisine düşen tarihi görev ve sorumlulukların bilinci içerisindedir.
Bugüne kadar bölücü terör örgütü ile mücadelesinde 5003 evladını şehit veren Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasa ve yasalar çerçevesinde, bölücü terör örgütüne karşı bugüne kadar dünyada eşine hiç rastlanmayan bir başarı ve özveriyle yürüttüğü mücadeleye bundan sonra da artan bir kararlılıkla devam edecektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bölücü terör örgütüne karşı yürütülen mücadeleyi kararlılıkla sürdürürken, güvenlik alanının dışında kalan ekonomi, sosyo-kültürel ve uluslararası alanlarda da devlet tarafından gerekli tedbirlerin alınmasının önemli olduğuna inanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konularla ilgili görüşleri bilinmekle birlikte, emsalsiz Büyük Zaferi kutladığımız bu hafta münasebetiyle, bu konulara ilişkin düşünce ve duruşumuzun bir kez daha ifade edilmesinde yarar görülmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri;
- Ulus-devlet ve üniter-devlet yapısına hiçbir gerekçeyle zarar verilmesini kabul edemez.
- Kültürel farklılıklara saygılıdır. Ancak kültürel farklılıkların siyasallaştırılmasını, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olmasını, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası içinde mümkün göremez.
- Terör örgütü ve destekleyicileriyle ilişki kurulmasına yol açabilecek hiçbir faaliyet içinde bulunamaz.
- Demokrasinin sunduğu fırsat alanlarını kullananların, bireylerin en temel hakkı olan yaşam hakkını hedef alan terör faaliyetlerini hiçbir nedenle hoş görmelerini kabul edemez.
- Usul ve yöntem esası belirler, noktasından hareketle takip edilecek usul ve yöntemlerde özenli olunmasının gereğine inanır.
- Her konuyu tartışabilme özgürlüğünün, devletin varlığını riske sokacak, ülkeyi kutuplaşmaya, ayrışmaya ve çatışma ortamına sokacak konuları içermemesi gerektiğine inanır.
Türk Silahlı Kuvvetleri; Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri olan laiklik, demokrasi, sosyal ve hukuk devleti ilkelerine yürekten bağlılığı, üstün disiplin anlayışı, köklü gelenekleri, itidalli ve kararlı yaklaşımı, hepsinden önemlisi Türk milletinden aldığı güçle dün olduğu gibi bugün de ve yarın da üstlendiği her görevi başarıyla yerine getirmeye devam edecektir.
Şüphesiz ki; "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye'dir."
Türkiye Cumhuriyeti, bulunduğu hassas coğrafyada birlik ve ülkesine sadakat içinde vatanını ve milletini seven insanlarıyla çağdaş toplumlar arasında hak ettiği yeri almalıdır.
Aziz Türk milletinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm mensuplarının Zafer Haftasını en içten dileklerimle kutlarım.
KAYNAK : Genel Kurmay Başkanlığı Sitesi


BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ!


Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı

Kıymeti bilinmeyen, sırf görevini yaptığı için cezalandırılan insanların başında Mustafa Muğlalı Paşa gelir. O'na millet olarak özür borçluyuz.

Vefatının üzerinden 58 yıl geçmesine rağmen Mustafa Muğlalı Paşa Türk Milleti ile sorunu olan malum çevrelerin hala bir numaralı boy hedeflerinden birisidir.

Mustafa Muğlalı ne yapmıştır da, yarım asırdır Türkiye'nin ve Türklüğün düşmanlarının hedefi olmaya devam etmektedir?

1882 yılında Muğla'da dünyaya gelen Mustafa Muğlalı, 1901 yılında Harp Okulunu, 1904 yılında Harp Akademisini bitirdi. Balkan savaşına katıldı.. 1. dünya savaşı sırasında Adana Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanlığı yaptı. Bugünkü Milli İstihbarat Teşkilatı'nın nüvesi olan Teşkilatı Mahsusa'da çalıştı, Onun devamı niteliğindeki Zabitan Grubu'nun kurucuları arasında yer aldı. Zabitin Grubu'nun bir müddet sonra adını değiştirdiği ve yine Muğlalı Mustafa Bey başkanlığında Yavuz Grubu olarak faaliyetini devam ettirdiği anlaşılmaktadır.

Kurtuluş savaşına Tümen komutanı olarak katılan Muğlalı Mustafa, 1922'de Albay 1927'de Tümgeneral oldu Soyadı Kanunu çıkınca, Muğlalı soyadını aldı.

23 Aralık 1930'da Menemen'de devlete karşı ayaklanıp genç Asteğmen Kubilay'ı şehit eden yobazları yargılayan Harp Divanının Başkanlığını yaptı. Bir kısım Medyanın Mustafa Muğlalı düşmanlığının temelinde, bu mahkemenin reisliğini yapması yatmaktadır.

1931–1939 yıllarında 1. ordu komutanlığı, iki kez yüksek askeri Şura üyeliği ve 1943–1945 yılları arasında da 3. Ordu Komutanlığı yaptı. Mustafa Muğlalı'nın haksızlığa uğramasına, 20 yıl hapse mahkûm edilmesine yol açan olaylar bu görevi sırasında cereyan etmişti.

1940'lı yıllar... İkinci Dünya Savaşı yılları, ülkede yokluk yaşanıyor. İngiliz, Fransız, Alman, Rus ve İran casusları ülkede cirit atıyor. Doğu Anadolu ülkenin diğer kesimlerine nazaran daha karışıktır. Yabancı ülkeler lehine casusluk iddiaları her gün ilgili makamlara ulaşıyor. Devlet bölgede sıkıyönetim uyguladığı halde hırsızlık, kaçakçılık, eşkıyalık, soygunculuk, ırza tecavüz eylemleri engellenemiyor. Casus mu, hain mi, eşkıya mı olduğu belli olmayan bazı gruplar, bölgede güvenlik sağlamak için canla başla çalışan askerleri de pusuya düşürerek şehit ediyorlar ve kendilerine kucak açan Irak ile İran'a kaçıp bir süre saklandıktan sonra tekrar bölgeye dönüp eylemlerine devam ediyorlardı.

Bu çeteler, Türkiye'den büyük ve küçükbaş hayvanları çalıyor, o sıralarda fiilen Rusların kontrolünde olan İran'a götürüp satıyorlardı. Bu eşkıyalar Rus ve İran makamlarınca da korunuyordu.Bu eşkıya genelde iki nüfus kâğıdı taşıyordu. İran'da İran, Türkiye'de Türk vatandaşı gözüküyorlardı. Bölge halkı bu eylemlerden dolayı canlarından bezmişlerdi. İnsanlar kendilerini nasıl koruyacaklarını bilemedikleri için orduya ve askere sığınıyorlardı...Bölgedeki karışıklıklar artınca Orgeneral Mustafa Muğlalı, çok deneyimli ve disiplinli bir asker olduğu için Üçüncü Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'na getirilir. Hayatı savaşlarda geçmiş olan Muğlalı Paşa işi çok sıkı tutar, canilere karşı amansız bir mücadele başlatır ve birtakım tedbirler alır. Bu tedbirler arasında; Siirt'teki gezici Jandarma Taburu'nun bu bölgeye kaydırılması, çobanlar silahlandırılması, gezici ekipler kurulması da vardı. Ayrıca, Paşa, eşkıyanın sınır ötesine kaçmasını önlemek için de emrindeki birliklere Irak ve İran'a kaçan eşkıyayı takip ve "gerekirse vur" emri verir.1943 yılında Van'ın Özalp İlçesi'nin sınır bölgesinde İran'a kaçmaya çalışan bir grup, güvenlik güçleri tarafından sıkıştırılır. Çatışma çıkar ve dur emrine uymayan Kürt eşkıyalardan 33 tanesi öldürülür…

Bu olaydan sonra bölgede az da olsa sükûn sağlanır. Bölge halkı Paşa'ya minnettar. Bölge huzur ve sükûn içinde... İçişleri Bakanlığınca, bölgede sükûn sağlandığı için, Valiliğe, Jandarma komutanlığına teşekkür yazıları yazılır.20.Aralık.1943 tarihinde Van Cezaevinde yatan İsmail Özay isimli bir mahkûm, TBMM'ne yazdığı dilekçesinde; bu 33 kişinin kaçmalarının söz konusu olmadığını, bilerek katledildiklerini iddia eder, olaydan yaralı olarak kurtulup İran'da yaşayan kardeşinin affedilmesini ve olayın tahkikini talep eder.Adalet Bakanlığının Genelkurmay Başkanlığından kanunun adli takibinin yapılmasını ilişkin talebine karşı, Mareşal Fevzi Çakmak'ın verdiği yanıt yiğitçedir, Türk'çedir: "Ordu komutanı o günkü şartların gereğini yapmıştır. Memleketin yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir komutanı mahkemeye veremem. Böyle Şey olamaz."
Fevzi Çakmak'tan sonra Genel Kurmay Başkanı olan Kazım Orbay'da aynı tavrı sürdürür.

1945 yılında 2. dünya savaşı sona erer. Her şey normale dönüşür.

1946 seçimleri sırasında bu olayı kendi lehlerine oya tahvil etmek isteyen siyasetçiler bu olayı saptırırlar. Bir taşla birkaç kuş vurulacaktır.

İkinci dünya savaşı sırasında yabancı ajanların kaşıdıkları Kürtçülük çıbanı yeniden kaşınarak olay oya tahvil edilecek, Atatürk'ün yakın bir silah arkadaşı zor durumda bırakılarak, şuur altlarındaki Atatürk düşmanlığına dayanan aşağılık duygusu tatmin edilecek, Menemen olaylarında yargılamayı yapan kahraman bir asker yargılanarak gerici çevrelere menemenin rövanşının alındığının mesajı verilecektir.

1946 seçimlerinden sonra Meclis'e giren Demokrat Parti milletvekilleri bu olayı yeniden Meclis gündemine getirirler. Öne sürülen iddia şudur: "Çatışma sırasında öldüğü iddia edilen 33 insan masumdu ve kurşuna dizildiler..."


Kıyamet kopar...


Muhalefet milletvekilleri bu olaydan Cumhurbaşkanı İnönü ile Milli Savunma Bakanı Ali Rıza Artunkal, İçişleri Bakanı Hilmi Uran'ı sorumlu tutarlar.

İktidar ise Demokrat Parti'nin derdinin 33 masum vatandaşın öldürülmesi değil, İnönü iktidarını yıpratmak ve oy toplamak olduğunu söyler.

Aylarca süren tartışmalardan sonra bu olay hakkında Mecliste araştırma komisyonu kurulur.

Araştırma komisyonu o yılların olağanüstü şartlarını, o olay sayesinde sağlanan huzur ortamını, 33 eşkiyanın ülkeye zararlarını, Mustafa Muğlalı'nın ülke sevgisini, hiç dikkate almaz.

Kin ve intikam duyguları içerisinde hareket eder.

Araştırma komisyonu hiçbir siyasiye, hiçbir bürokrata suç yüklemez.

Tek suçlu Orgeneral Mustafa Muğlalı ile Necdet Bilgez ve Bilal Bali isimli yedek subaylardır.
Meclis Araştırma komisyonu kararından sonra dava açılır ve 1947 yılında emekli olan kahraman Mustafa Muğlalı Paşa yargı önüne çıkarılır.

Mahkeme, 1943 yılının şartlarına, o tarihte bölgede cereyan eden olayların vahametine, o ortamın düşünce ve gereklerine göre değil 1948 yılının normal şartlarının havasına göre yürür. Muğlalı Paşa,yargılama boyunca bir Türk komutanına yaraşır şekilde bütün sorumluluğu üzerine alır ve zamanın hükümetini hiçbir şekilde suçlamaz. "Bu subaylara emri ben verdim, onların suçu yoktur. Yaptıklarım suç ise tek suçlu benim" der. Hâkimin "Ya emrinizi yerine getirmeseydiler" sorusuna "O zaman şakileri kendim vururdum." Yanıtını verir.

33 şakinin yok edilmesi sırasında oh diyenler, Muğlalı Paşa'yı takdir edenler, alkışlayanlar, başka bir havanın, başka hesapların insanı olmuşlardır.

Oy kaygısı her şeyin önüne geçmiştir.

Mustafa Muğlalı Paşa Atatürk'ün silah arkadaşı olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bu olay karşısında parmağını bile kıpırdatmaz.

Ve mahkeme sonucu gerçekten çok hazindir: Hayatını Türk Ordusuna ve Türkiye Cumhuriyetine adamış olan Mustafa Muğlalı Paşa "33 masum(!) insanı öldürmek suçundan" idam cezasına çarptırılır....

Daha sonra cezası 20 yıl hapse çevrilir.

33 tane eşkıyaya hak ettiği cezayı verdiği için ödüllendirmesi gereken Mustafa Muğlalı Paşa, politik yalakalığın, siyaset oyunlarının kurbanı olur.

Türk yargısının siyasi kararlarından birisi olan bu yargılama sonucunda, tek mahkûmiyet Mustafa Muğlalı içindir. Başka hiçbir kimse ceza almaz...

Mahkeme, eşkıya artıklarının ifadelerini Türk Askerinin ifadesine tercih etmiştir.

Mahkeme sonrası Askeri Yargıtay bu kararı bozar.

İkinci bir mahkeme dönemi başlar ama bu sırada kahraman Türk Ordusu'nun bir neferi olan, bütün ömrünü Türk Yurdu'nun bağımsızlığına adayan Mustafa Muğlalı Paşa bu durumu hazmedemez; bulunduğu cezaevinde kahrından 11 Aralık 1951 tarihinde, 70 yaşında vefat eder.

Türk gibi düşünen tek kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Muğlalı Paşa'nın naaşını Devlet Mezarlığına naklettirdi ve kahraman Türk komutanlarının heykellerinin yer aldığı Genelkurmay bahçesindeki Ölmezler Yolu'na O'nun heykelini diktirdi.

58 yıldan sonra "garp cephesinde yeni bir şey yok".

Şimdi de "PKK artıkları"nın, "çakma haham"ların iftiraları şerefli komutanlarımızın sözlerinden daha değerli bulunuyor.

Alıntıdır









Şu metrisin önü...
Ticaret durmuş!
İçerde borcunu ödeyemediği için yatan binlerce insan.
Tutuklanmayı bekleyen ve ya tutuklanmamak için kaçan binlerce esnaf.
Herkesin gözü Meclis'te beklenen Karşılıksız Çek Yasası'nda.

Bizler sanırım yirmili yaşlarda iken içki olarak Malibu modası vardı. Süt katılarak içiliyordu.
Viskinin ve cinin tahtını sallar olmuştu. Sert ağabeyler bile tatmadan geçemiyorlardı,
Malibu’yu.
Gel zaman git zaman tavernalar yerini türkü barlara bıraktı. Tekrar türkülerimiz moda oldu.
Ama eski tadında değil. Daha bir isyankâr!
Türkülerde TC’ye küfretmek moda oldu.
Et edebildiğin kadar!
Yetmedi, Türkçe küfür etmek sıktı. Modernleşen ve demokratikleşen Türkiye’de yöresel dillerle küfür etme arzusu pekişti ve dile geldi.
Nasılsa demokrasi vardı; yapıştır türküyü. Gitsin gidebildiği kadar.
Artık Malibu yerini Votka ve Enerji içeceğine bırakmıştı.
Çek votkayı, sarıl sazın tellerine, çek zıgıtını, gelsin Şammami…
Halkların kardeşliğinden, açılımlardan dem vurma zamanıydı.
Bir vatanda kaç tane halk oluyorsa?
Gün geldi zamanın hanımefendileri, bu vatanda ekmek yiyenler,su içenler baktılar ki trend denen bir şey var bu diyarda.
Ve bu trend; Kürtçülük edebiyatı yapmak, Kürdistan geyiği, Federal kardeşlik…
Gün geldi “Aman Petrol” parçasını söyleyen bacı kalktı modaya uydu ve Kürtçe parçasını patlattı. Bir anda yaşamından varlığı dahi olmayan gençler tarafından hayran kitlelerine sahip oldu. Tozlanmış raflarda yer alan CD’lerde satışlar görüldü.
Kod adı: “Minik Serçe” olan ve bir zamanlar Halit Kıvanç tarafından duru Türkçesinden dolayı yere göğe sığdırılamayan “Sen Anlama”nın mimarı Sezen Aksu’da durur mu?
O da Kürtçe söylemenin dayanılmaz hafifliğini keşfetti. Yaşasın Kürtçe okuyanlar!
Geçenlerde İlham Gencer’in mahkeme kararıyla “Bozkurt” adını alışını okudum Yeniçağ Gazetesi’nde. Bozkurt İlham Gencer, Bora Gencer’in babası.
İkisi de sözüyle, duruşuyla birer Türk Milliyetçisi.
Türk oğlu Türk.
Ticari kaygıları aşmış, trend peşinde koşmayan gerçek sanatçılar.
Bu Memleketin Evlatları…
Ne diyelim Votka-Enerji karışımını yudumlarken, yarın kimlere kandil mesajı çekeceğinin hesabını yapan, bir taraftan da Kürtçe ezgisini mırıldanan, trend kovalayan sanatçılarımıza, Büyük Üstâd Altemur Kılıç büyüğümün mesajına kulak vermelerini, salık veriyorum.
“süperliği, starlığı” mazide kalmış, “minikliği, serçeliği” kalmamış şarkıcılar zamana uymak için Kürtçe şarkılar söyler oldular…
Kürtlerin Kürtçe konuşmaları ve Kürtçe şarkı söylemeleri iyi de, bu kadınlar neden, şimdi bu şovları yapıyorlar?
Yeni moda -bu- zaman ve zemin, çok müsait!”


Hoşça kalın
Türkçe kalın

Sabih Samur

Prof. Emre Kongar, Cumhuriyet Gazetesi’nde 4 Ağustos Salı günü yazdığı yazıyla bana destek verdi.
Kendisine teşekkür ederim. Yüreklendirici bir yazı yazdı, “unutmayalım” çağrısı yaptı.
Bugün 55 gün oldu.
Belgenin gerçeği bulunamadı.
Sahteyi yazan da yakalanmadı.
Orduya çamur atılmış oldu.
“Kim yazdı sahte belgeyi?”
55 gün önce sorulan bu sorunun cevabını; sivil savcılar arayacaklar, tarayacaklar; çabalayıp uğraşacaklar, her türlü engeli aşarak bulacaklardı.
Bulmak zorundaydılar.
Hepimiz bekliyorduk.
TC ordusunda darbeciler var mıydı? Varsa kimlerdi? Albay Dursun Çiçek ve diğer albaylar, gerçekten Genelkurmay’ın görevli oldukları dairelerinde “iktidar partisi AKP ile Gülen Cemaatini bitirme” adı altında bir darbe planı hazırlamışlar mıydı?
Askeri savcı, 12 gün araştırdı.
Bu belge sahte dedi.
Görev sivil savcılara geçti.
Ülkenin Başbakanı Tayyip Erdoğan da olayı şimdi sivil savcıların araştıracağı, belgenin aslının bulunacağı, davanın peşini bırakmayacakları sözünü verdi.
Bugün 55 gün doldu.
Belgenin gerçeği bulunamadı.
Sahteyi yazan yakalanamadı.
Başbakan da sözünü unuttu.
Belgenin aslını ne arayan, ne soran, ne takip eden kaldı. 55 gün içinde Yüksek Askeri Şûra’nın her yıl yapmakta olduğu “terfi toplantı günü” de çıkıp geldi. Bunun üzerine “yalana dalkavukluk katmayı” gazetecilik, aydın kişi olma, demokrat diye çağırılma sananlar hep bir ağızdan yine yazdılar:
Terfi edemedi!
Albaydı, albay kaldı.
Dursun Çiçek’in albaylıktan, deniz piyade amiralliğine terfi edememesinin nedenini “belge dedikleri sahte kâğıt parçasının altında imzası olmasına” bağladılar.
Yine yalan yazdılar.
Halkı aldattılar.
Albay Çiçek’in rütbe alamamasının nedenini Genelkurmay, internet sitesine bilgi notu olarak koymuş, şunu yazmıştı: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda “sadece 1 adet deniz piyade amiral kadrosu” vardır ve buraya da atama geçen yıl yapıldı.
İktidar yandaşı gazete ve TV’lerde köşe, itibar, mevki, makam ve para bulanların ağızlarında büyüyen yalan lokmasının CIA sosu ile lezzetlendirildiğine, her geçen gün, biraz daha fazla inanıyorum.
Çünkü bugün 55 gün doldu.
Belgenin gerçeği bulunamadı.
Sahteyi yazan yakalanamadı.
Başbakan verdiği sözü unuttu.
Belgenin aslını ne arayan, ne soran, ne takip eden kaldı. Ağızlarında CIA soslu yalan lokması büyüyor!
Unutmayın!
Hep sorun!
Kim yazdı sahte belgeyi?
Rejisor kim?
O rejisör mü şimdi “Kürt ile Türk’ü barıştırma açılımları” yaptırıyor? Bu demokrasi açılımlarını; CIA soslu yalan lokması hazırlayan o rejisör yaptırıyorsa; bu lokmayı ne Kürt yutar, ne Türk! Bu CIA soslu yalan lokmayı; ne Kürt yutmalı, ne Türk!

Necati Doğru
Kaynak : İlk Kurşun Gazetesi

Ayrıştırmak isteyenler

BU ÜLKE ŞU AN YANLIŞ ELLERDE OLABİLİR!
BU ELLER TC'Yİ YÖNETTİĞİNİ ZANNEDEBİLİR!
TC SAHİPSİZ DEĞİL!
BU VATAN SAHİPSİZ DEĞİL!
BU ÜLKEDE DEMOKRATİK SÖYLEMLER ADI ALTINDA;
FEDERATİF YAPILANMA İÇİN TUĞLALAR KOYUP BİNA
İNŞA ETMEYE BU MİLLET İZİN VERMEZ!


KÜRT ÇALIŞTAYI çalışanlarına takdimimdir!
Düşüncemin kayda alınmasını rica ederim.
Zaten kayıtlar da varız ya...


Yürek aynı yürek
Üniforma dolapta hazır!
..................
Tek Vatan
Tek Bayrak dışında beklentisi olanların bilgi ve ilgilerine...
Sabih Samur
......................
Yorum: Ayhan Güneş
Asteğmen Güneş
Ocaklı Karakol Komutanı 1990
Bu can bu VATAN uğruna herzaman feda
Üzerimizden çıkmadı ki o ÜNİFORMA!
Tek VATAN
Tek BAYRAK
Aksini düşünene dar gelecek bu TOPRAK

Ergenekon destanı, adı üstünde destan...
Geçmiş yüzyıllarda, tarihin derinliklerinde, Çin-i Maçin’de yaşanıp ağızdan ağıza tevatürle beslenen bu destan, biz Türkler için önemli mi önemli bir anlam taşıyor...
Neden?..
Çünkü Ergenekon’un bozkurt olduğu üzerine geçmişten bugüne bir fikir birliği var...
Söylenceye göre bir çıkmaza saplanan Türklerin önüne bir bozkurt düşüyor...
Yol gösteriyor...
Daha başka deyişle kurtarıcımız, rehberimiz, kılavuzumuz bozkurt...
Ergenekon yalnız eski zamanlarda Çin-i Maçin’de mi yaşandı?..
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Türklere kim yol gösterdi?..
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu?..
Atatürk’le ikinci Ergenekon destanını tarihimize yazdık...
Doğrusu ya ulusların destanlara gereksinmesi var dır...
Yalnız biz de değil başka ülkelerde de toplumların geçmişini güzelleştirip insanları bütünleştiren masalsı öykülerin işlevi büyüktür;
bu efsanelerde düş ile gerçek, tarih ile hayat birbirine karışır, kuşaktan kuşağa aktarılan bilincin zincirleme mirasında insanlar birbirlerine bağlanır;
ulusal istenç elle tutulacak kadar somutlaşır, onurlu birlikteliğin gücünde geleceğe dönük el ele yürüyüşün ayak sesleri bugünden duyulur...
Ergenekon’un da Türklerin tarihinde ve bilincindeki işlevi buydu...
Ama, ne oldu?..
Kim Ergenekon’a düşmanlaştı?..
Kim Ergenekon destanını geçmişimizden söküp güncel politikanın pisliğine, rezilliğine, haksızlığına, hırsızlığına alet etmek için yaşadığımız iğrenç tertibi tezgâhladı?..
Ergenekon bugün neyi vurguluyor?..
Bozkurtu mu?..
Tilkiyi mi?..
Çakalı mı?..
Sırtlanı mı?..
Yılanı mı?..
Kertenkeleyi mi?..
El ele, onurlu bir toplum gibi geleceğe yürüyüşü mü?..
Yoksa kutsal İslamı kullanıp Türklüğün köküne kibrit suyu ekmek isteyen bir güruhun Türkiye’yi parçalamak isteyen dış kökenli tezgâhını mı?..
Tarihimize kara çalarak, destanlarımızı kirleterek, hırsızlık, dolandırıcılık, üçkâğıtçılık, sahtekârlık üzerine yükseltilen deniz feneri rejiminin iktidar tezgâhı Türkiye’yi hiçbir yere taşıyamaz, çukura gömer...
Ne kadar kirletip pisletmeye çalışsalar da Ergenekon destanı bugün de ulusun var oluşunda gerekli işlevini yerine getirecektir...

İlhan Selçuk/Cumhuriyet

İnsanların vazgeçilmezleri vardır; tuttuğu takım, kullandığı araba markası, okuduğu günlük gazete gibi.
Gün gelir o vazgeçemediğin, kendini bildin bileli okuduğun ve inandığın gazetenin kaptanının
Senin vatan, bayrak ve devlet anlayışınla ilgili tamamen zıt düşüncelere sahip olduğunu geçte
olsa fark edersin.
Evet, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sn. Ertuğrul Özkök’ten bahsediyorum.
Bizi “İmralı’da Hareket Var” başlıklı yazısıyla aydınlatan Yüce İnsan…
Yüce İnsan Ertuğrul Özkök’ün köşesinden bize ilettiklerine göre;
12 ve ya 19 Ağustos tarihlerinden birinde İmralı’daki konutunda istirahat eden Abdullah Öcalan tarafından 4 bölümden oluşacak bir “Çözüm Planı” , diğer adı ile “yol haritası”
açıklanacakmış.
Eski adı “Terörist başı” olan ama bu adını unutmamız gerektiğini bize hatırlatan Ertuğrul’a göre, Yol Haritası Sunucusu Abdullah Öcalan, Avukatlarının anlattığına göre bu güne kadar 1.000’e yakın kitap okumuş.
Bunlar arasında Hegel ve Derida gibi düşünürler de varmış.
Sağlık durumu iyiymiş.
Devrimci testislerinde prostat sorunu ve kulaklarında çınlama varmış.
Günde bir saat havalandırmaya çıkma hakkına sahipmiş.
Ancak çıktığı avlu çok darmış.
Duvarları çok yüksek olduğu için sadece biraz gökyüzünü görebiliyormuş.
Kaldığı bölmede küçük bir pencere varmış.
Ancak bu pencere de havalandırmaya bakıyormuş.
Yahu inanın kahrımdan bir büyük şarap açıp Ertuğrul’u da karşıma alıp Abdullah’a olan üzüntümden içeceğim.
Ah be sevgili Apocan kimler koydu seni oralara? Neden koydular?
Biz ne unutkan milletiz? Hatırlayamıyorum!
30–35 bin şehitten bahsediyorlar, herhalde onlar intihar filan etti yani senle alakası yok sanırım.
Az kalsın bu devlet seni yanlışlıkla asıp kahraman yapacaktı.
Sonra birileri, seni gününde açılmak üzere İmralı adlı kutuya koydu. Şimdi gününün geldiğini düşünenler seni bu kutudan çıkararak Nobel ödülü de alacak olan bir Özgürlük Savaşçısı yarattıklarını düşünüyorlar.
Ertuğrul diyor ki;
Ben Öcalan’ın yaptığı açıklamayı merakla bekliyorum.
Çünkü hâlâ şuna inanıyorum.
Kürt sorununun çözümünde onun çok önemli bir rolü vardır.
Türkiye’nin bugüne kadar Öcalan’la gerçekçi bir ilişki kurmaya çalışmamasını tarihi bir yanlışlık olarak görüyorum.
Biliyorum şehitlerin, gazilerin acısını unutmak, unutulmasını istemek insanın içine sindirebileceği bir duygu değil.
Ama “hatırlamakla” “unutmamak” arasında çok önemli bir fark var.
Acıları hatırlayalım, ama bazı şeyleri de unutalım
.”
Bu beyin yıkama propagandasından etkilenebilecek Türk Evladı olduğunu zannetmiyorum.
Türkiye, Ertuğrul Özkök’e rağmen ve aynen başında bulunduğu Hürriyet Gazetesi’nin logosunun hemen sol tarafında yer alan spotta belirtildiği gibi Türklerindir.
“Türkiye Türklerindir”.
Bu Türkler ki şu an yapılan ve yapılmak istenen her türlü tezgâhın farkındadırlar.

Amerika’nın BOP adı altında uygulamaya çalıştığı ve sahibinin sesi sıfatıyla Terörist başı ve bebek katili Aponun ağzı ile önümüze konulacak olan çözümün kibar adı “DEMOKRATİK ÖZERKLİK”tir.
Yeni Osmanlılar gazı ile sanki Ortadoğu’da daha güçlü ve büyük bir Türkiye hayali önümüze koyulurken, perdenin arkasında ise “Birleşik Kürdistan Cumhuriyeti” yatmaktadır.
Bunu temel taşı ise Özerklik ve Federal yapılanmadan geçmektedir.
Özetle Sevgili Ertuğrul Özkök bu vatan sahipsiz değil ve bu vatanın sahipleri uyumuyorlar.
Eğer TC bir vatan haininden medet umuyor gösterilmeye çalışılıyorsa ve birileri bunun basın sözcülüğünü yapıyorsa, TC’nin gerekli birimleri devreye girecektir.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Saygılarımla
Sabih Samur

Yaklaşık iki haftadır Yeni Alanya Gazetesi’ne yazı yazamıyorum.
Çok istediğim halde iş güç nedeniyle, Türkiye’nin ve dünyanın gündemi inanılmaz yoğun olmasına ve aslında izlememe rağmen bir türlü elim tuşlara gitmedi.
Sadece Sn. Sami Çaycoşar’a hakkımda yazmış olduğu yazıya teşekkür niteliğinde bir yorum ve Sn. Altemur Kılıç’a da yine bir yazısından dolayı yorum gönderebildim.
Ama bu gece gelen bir e-posta beni o kadar duygulandırdı ki yazmadan duramadım.
Zaman zaman, hele hele yaşta ilerledikçe sizden yaşça genç olanlara, nasihatler verirsiniz.İstersiniz ki sizin hayat tecrübelerinizden (aynı hataları yaşamadan) faydalansınlar.
Bazen sizin için belki çok önemli olmayan tamamen iyi niyetle verilen birkaç öğüt,karşı taraf için, öğüdü alan için bir yol haritası olabiliyor.
Gece vakti gelen aşağıdaki e-postada olduğu gibi…

“Faruk seni Facebook'ta arkadaş olarak ekledi.

Facebook'ta arkadaş olabilmeniz için Faruk'u tanıdığını onaylaman gerekiyor.

Faruk,
"Merhabalar abi.. siz alon da iken sizinle çalışmıştım, bana fikirlerinizle yol gösterip abilik yapmıştınız...
şimdi okulu bitirdim , gıda mühendisi oldum...
sizinle tekrar irtibata geçmek, görüşmek isterim....
ömer faruk köylü/ alanya."
diyor.

Teşekkürler,
Facebook Ekibi”

Seneler önce birlikte çalıştığım genç kardeşim Faruk’u bana ulaştırdı bu e-posta.
Bir arkadaşımın beni sisteme dâhil etmesi ile tanıştığım ve dalga geçtiğim, küçümsediğim Facebook sayesinde oldu bu buluşma.
Sağ olasın Facebook denen zımbırtı.
Sevgili Faruk umarım çizmiş olduğun hayat yolunda başarılı olursun.
Türkiye’nin yetiştirdiği güzide bir Gıda Mühendisi olarak öncelikle seni yetiştiren Alanya’ya olan borcunu yine Alanya’da çalışarak ödemeni arzu ederim.
Çok daha iyi yerlere yürüyeceğine eminim.
Yolun ve bahtın açık olsun.
Sabih Samur

Saadet Partisi, Müslüman Doğu Türkistan halkına uygulanan katliam ve zulmü protesto etmek için 12 Temmuz Pazar günü Saat 17:00’de Çağlayan Meydanında, Doğu Türkistan Vakıf ve Dernekleri ile sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla,
“DOĞU TÜRKİSTANA DESTEK, ÇİN ZULMÜNÜ TEL’İN MİTİNGİ” yapacaktır.

Bütün vatandaşları mitinge katılmaya ve Doğu Türkistan Halkına destek vermeye davet etmektedir.

Vahşet Doğu Türkistan’da
Acısı yüreğimizde …

Kaynak: Mustafa EROL (mustafaeroll2008@gmail.com) adına yenidenturkiyem@googlegroups.com


Güne her uyandığımda, dünya gündeminde değişik bir durumla karşılaşıyorum.
Zalimlik, insanlık dışı yapılan olaylar bu sefer de Çin'de cereyan ediyor. Ancak haber Türk-i Cumhuriyetlerinde daha güçlü duyuluyor. Maalesef İnsan Hakları ve dünya devletleri Doğu Türkistan davasına oldukça uzak kalmakla yetiniyor. Bu insanlık suçuna her nedense Müslüman-Türk aleminde hunharca, alçakça uygulanmaya devam ediliyor. Doğu Türkistan'da uygulanan soykırım beni derinden yaralayıp, derinden üzdü sevgili okurlar. Endişe içinde tv, radyo, İnternette takip ediyorum. Daha evvel Filistin,Bosna Kosova,Irak. Şimdi ise daha evvelden soykırıma mağdur kalan ve dünya basınında yer bulmayan, toprakları gasp edilen Doğru Türkistan'a kulak vermek, el vermek, yürek vermek gerekiyor.
Şimdi Dünya acaba? biz sözde Kürdistan federe devletini tanımadığımız için midir nedir? Doğu Türkistan'a kulak kesilmiyor, anlamak gerekli, meseleyi özünden kavramak gerek. Doğru Türkistan’da Genç, ihtiyar, yaşlı, kadın demeden katledilmekte, bunun adı savaş mı yoksa soykırım mı sorarım sizlere sevgili dostlar. Onlara göre savaş ama mazlum Müslümanları katletmek, soykırıma uğratmak, nasıl bir savaş ben bunu anlayamıyorum…
Sonuç olarak bütün Türk siyasetçilerini, Türk Halkını, dernek, vakıf, yaza,r çizer,vicdanlı insanları, toplum mühendislerini, bu kanı durdurmak adına Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi adına sağ duyuya çağırıyorum. Necip Türk Halkını ve (Türk aydınlarını) sömürgeci Çin mallarına ambargo koyma noktasında birlikte hareket etmeye çağırıyorum. Çağrımız Türk İslam birliğine, dirilişedir. Bu kanı durdurmazsak yarın,hiç acımadan katledilen kandaşlarımızın kan kardeşlerimizin durumuna düşeceğimizden endişe ederim. Bu anlamda sayın başbakanımızdan çok samimi ve ciddi anlamda çıkışlar beklemekte ve bir “one minute” daha duymak istemekteyiz.
Kimimiz internette facebookta, kimimiz msnde, kimimiz haber sitelerinde, kimimiz kahvede, kimimiz camide, kimimiz dışarıda, arkadaş ortamlarında bu sıkıntılarımızı,
Doğu Türkistan davamızı anlatmakla yükümlü olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.
Artık öbek öbek olmaktan vazgeçip bir bütün olma zamanı gelmiş geçmiştir sevgili arkadaşlar. Türk birliğine ne kadar ihtiyacımız olduğunu, bunun sancılarını dünyanın dört bir yanından görsel biçimde görmekteyiz.

Arkadaşlar yapılan soykırımı kınama noktasında bir protesto gerçekleştirilecektir. Bana gelen iletiyi sizinle paylaşıp yazımı bu anlamda noktalamak istiyorum..
Sağlıcakla, mutlu kalın, ancak duyarsız tepkisiz kalmayın...

Cuma Beyazıt Camisinde Protesto İSTANBUL, 10 TEMMUZ CUMA BEYAZIT CAMİİ CUMA NAMAZI ÇIKIŞI BEYAZIT MEYDANINDA DOĞU TÜRKİSTAN DERNEĞİNİN DÜZELEMİŞ OLDUĞU PROTESTO EYLEMİNİ TÜM HALKIMIZ DAVETLİDİR!!!

Bir millet unutuldu, Kızıl Çin’de.Bu yara durmaz, kanar içimde.Dünya, gözünü açsın da görsün.Doğu Türkistan, hangi biçimde?

yasinkaragozlu@hotmail.com