ANKARA - İSTANBUL

Gönderen SABİH SAMUR | 2:03 ÖS | , , , , | 0 yorum »

ANKARA – İSTANBUL 02.09.2008



Seksen küsur yıldır bitmeyen şarkı. Başkent İstanbul mu yoksa Ankara mı olmalı?
Yüzyılların alışkanlığı İstanbul varken neden Anadolu, neden Ankara?
Yıl 2008. Aylardan Eylül, günlerden Salı. 2 Eylül Salı. Gündem inanılmaz yoğun. Gürcistan’ın Güney Osetya’yı işgal etmesine tepki gösteren Rusya, Gürcistan’a girmişti. NATO ve ABD her zamanki gibi önce rest çekti sonra diplomatik daha sonra da ekonomik ambargo söylemlerine geçti.
Ama lafta kaldı…
Türkiye ise her ne kadar ABD müttefiki ve NATO üyesi olsa da Rusya ile olan ikili ilişkileri doğrultusunda, konuyu birebir mütalaa etmeyi tercih etti. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tatilini yarıda kesip, Rusya’ya giderek Putin ile görüşmesi iyi bir hamle idi. İkinci adım Rusya’dan geldi. Bugün, 02 Eylül’de Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov Türkiye’ye geldi. Türkiye’nin neresine geldi? Gelmesi gereken yer, Dış İşleri Bakanlığı’nın bulunduğu Ankara yani başkent idi. Ama (AKP hükümetinin tercihi) İstanbul’a geldi.
Dolmabahçe Sarayı’na. Daha önceki önemli konuklarda olduğu (yaklaşık bir ay önce İran İslâm Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı) gibi.
Bugünlere nerelerden gelindi? İstanbul, düşman çizmeleriyle çiğnenmemiş miydi? Onlar tarihte kaldı, bir daha böyle şeyler olmaz, zaten balistik füze savaşlarının olacağı bir dünyada, başkentin sahilde veya Anadolu’nun göbeğinde olmasının çok önemi yok diyenlere, tarihi hatırlatmak istiyor ve sizi 1922 yılına götürüyorum:
“Başkentin Ankara ya da İstanbul olması, o günlerde devrimcilik yada tutuculuk ölçüsü sayılabilecek önemdedir. İtilaf Devletleri; belki de güçlü donanmalarının tehdidi ve kontrolü altında tutmak amacıyla, ısrarla başkentin İstanbul olmasını isterler. Hilafetçiler ve Saltanatçılar da, Halife’yi geçici olarak Ankara’da istemektedirler. Barıştan sonra Meclis de, Halife de İstanbul’a gidecektir. İstanbul, İslâm’ın merkezidir. Atatürk, İzmit’te gazetecilere başkent seçerken iki noktanın göz önünde tutulmasını söyler. İlk nokta, Başkentin güvenli yerde olmasıdır: “Bir geminin topundan telâşa düşebilecek bir yerde hükümet olamaz.” İkinci nokta da şudur: “Hükümet merkezi öyle bir yerde olmalı ki, hükümet gözünü memleketin bütün çevrelerine eşit biçimde çevirebilirsin. Memleketin bir kenarına çekildiğimiz zaman, vatanın bizden uzak kalan, bayındırlıktan yoksun yerlerini unutuveriyoruz.”
(İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı S.31)
2008’deyiz. Hilafet ve Saltanatçıların adı değişti; Muhafazakâr ve hatta “Yeni Osmanlılar”.
Karşılarında ise Atatürkçülerin, Cumhuriyetçilerin olması gerekirken “Ergenekoncu” damgası yememek için kimse kalmamış. Meydan bomboş. Dış İşleri Bakanlığı’nın fiili olarak İstanbul’a taşınmaması için hiçbir sebep yok! Nasılsa görüşmelerin büyük çoğunluğu İstanbul’da gerçekleşiyor. T.C. Merkez Bankası ve T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü taşındıktan sonra neden olmasın?
Dünyada söz sahibi olabilecek durumdayız. Türkiye’nin önü (doğru ellerde yönetildiği an) inanılmaz açık, kendi başımıza bir gücüz. Sözü dinlenen ve her iki süper güç tarafından saygı duyulabilecek bir güç olabilecekken biz geçmişle hesaplaşıyoruz.
Görünen o ki geçmişin hesaplaşması bitmiyor, bitmeyecek de…

0 yorum