İRTİCA NEDİR?
İRTİCA : Gerici olma durumu, gerici davranış.
GERİCİ : Eskiyi ve geriyi özleyen, yeniliklerin kaldırılıp eski durumun diriltilmesini dileyen, mürteci.T.C. Anayasası’ndaki din ile ilgili birkaç maddeyi hatırlatmak istiyorum.
Madde 14 : Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini ve ya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar.Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.
Madde 24 : …14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.…Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.Beşinci Kısım – Çeşitli Hükümlerİnkılap kanunlarının korunması
Madde 174 : Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasa’nın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
1- 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2- 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası hakkında kanun;
3- 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle, Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile bir takım unvanların Men ve İlgasına dair kanun;
4- 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medeniyesiyle kabul edilen evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110’uncu maddesi hükmü;
5- 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkam’ın Kabulü hakkında kanun;
6- 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun;
7- 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi lakap ve unvanların kaldırıldığına dair kanun;
8- 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun.
Evet tüm bu sıralamış olduğum (belki de okumaktan sıkıldığınız) Anayasamızın maddelerinin amacı; Eskiyi ve geriyi özleyen, yeniliklerin kaldırılıp eski durumun diriltilmesini dileyenlerin ve gerici olma durumu yani gerici davranış yani İRTİCA’nın ebediyen yok olması için alınmış tedbirlerdir!Bu tedbirleri uygun kanun maddeleri ile uygulamak kanun uygulayıcılarının işidir.Bizlerin yani laiklerin en büyük handikabı maalesef bulunduğumuz konumlar itibariyle inançlarımızı uygulayamamamız. Örneğin bir kuvvet komutanını Şehit cenazesinde cenaze namazı kılarken görebilirsiniz ama Cuma Namazı’nda göremezsiniz nedense? Bu boşluklar başkaları tarafından hem de kullanılarak doldurulmaktadır.Sözlerimi kıssadan hisse misali konuyla alakalı olarak bir Atatürk anısı ile noktalıyorum. Saygılarımla.
Atatürk Son Defa Edirne'deÜçşerefeli Camii'ni ziyareti
Gazi Üçşerefeli Camii'ni ziyarete geliyorlar. Cami imamı Fereli Ahmet Efendi kavuğunu çıkarıp eline alıyor. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı öyle karşılıyor. Gazi imam efendinin elini sıktıktan sonra: "-İmam efendi, Müslümanlıkta kavuk çıkarmak var mıdır?" diye soruyorlar. Bunun üzerine imam, "-Müsaade buyurunuz Paşa hazretleri, Müslümanlar Arafat'ta başı açık dururlar, mahşerde de başımız açık duracağız. Bir de bu dünyada senin karşında başı açık duracağız" diyor. Gazi teşekkür ediyorlar. Caminin ünlü kapısı önünde duruyorlar. Kapı üzerindeki kitabeye bakıyorlar. Orada yaldızlı yazıların üzerine koyu renkle yazılmış bir ayeti okuyorlar. İmam efendiye manasını soruyorlar. Edirne'nin tanınmış kişilerinden tarihçi Arif Dağdeviren: "- O yazıları bakar bakmaz okumak herkesin harcı değildir. Atatürk o zor örnekleri bile kolayca okuyabiliyordu. Camileri gezdiğimiz o gün hayretle gördük" demiştir. Edirne'nin çok şakacı ve hazırcevaplığı ile ünlü, herkes tarafından çok sevilen bir Rüstem hocası vardı. Gazi Üçşerefeli Camii'ni ziyarete geldiklerinde Rüstem Hoca heyecandan şapkasını çıkarmayı unutuyor. Etrafındakiler Hoca'ya işaret ederek şapkasını hatırlatmaya çalışıyorlar, hoca kırdığı potu anlıyor, nasıl dönüş yapacak. Hocayı bilenler bekliyorlar. Sonradan hoca ile alay edecekler, hoca öfke ile biraz da yüksekçe bir sesle: "Hiç işaret edip durmayın. Ben bu şapkayı paşamın emriyle giydim. Sizin demenizle çıkaracağım ha... Çıkarmayacağım işte! diyerek etrafındakilere bakıyor. Rahmetli Gazi de gülüyor. "-Sağ ol hoca, sağ ol" diye iltifatta bulunuyor.Selimiye Camii'ni ziyareti O sene, 26 Temmuz günü, Edirne'yi altüst eden kasırgada Selimiye Camii ile birlikte birçok cami hasar görmüş, birçoğunun minaresi yıkılmıştır.Atatürk Selimiye Camii'nde minberle avize arasında durur ve etrafındakilere "Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur" diyerek söze başlar, "Bakınız ecdadımız İstanbul'un fethinden tam 125 sene sonra, bu şaheser camiyi İstanbul'da değil de Edirne'de yaptırmış; böylece Edirne'ye mührünü basmış, tapulaşmıştır. Dâhi Mimar Sinan, sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir" der ve mihrapla avize arasında durur. Avize üstünde olan yarım kubbedeki yazıyı okuduktan sonra müftüye "Hocam, bu ayet, tövbe süresinin 18. Ayeti değil mi?" der. Müftüden "Evet Paşa Hazretleri" cevabını aldıktan sonra tekrar müftüye döner ve "Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?" diye sorar. Müftü efendi "Bildiğim kadarıyla bu ayette Allah'ın mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler, Allah'a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah'tan korkanlardır, onlar doğru yoldadır" der. Atatürk "Evet ben de öyle biliyorum" der. Orada bulunan Bayındırlık ve Vakıflar Müdürleri’ne hitaben, başta Selimiye olmak üzere, Edirne'nin hasar gören bütün camilerinin tamiri için gerekli keşfin yapılarak bilançosunun üç gün içinde kendine verilmesini ister. Atatürk 25 Aralık 1930 günü Edirne'den ayrılır. Kısa bir süre sonra ödenekler Edirne'ye gelir ve bununla hasarlı bütün camiler onarılır.
Sabih Samur
0 yorum
Yorum Gönder