2008'e bir iki gün kala

Gönderen SABİH SAMUR | 11:54 ÖÖ | , | 0 yorum »


2008’e bir iki gün kala…

Cuma,akşam vakti.Polislikten ayrılma Urfalı Eyüp Ağabeyin dükkanındayız.Sazı elinde günün yorgunluğunu, aradığı melodiyi bulmaya çalışarak atmaya çalışıyor.2007 herkes gibi onun için de pek iyi geçmemiş.Rızkını Romanya’da aramayı düşünüyor.Oysa hepimiz 2007’yi de nice umutlarla karşılamıştık.
2007 Aralık ayı bir çok firmanın ticaret sahnesinden ayrılışı ile noktalandı.Ocak-Mart 2008 döneminde resmi olarak rakamlar açıklandığında kapanan firmaların sayısı ile İhracat artışının nasıl kocaman bir balon olduğunu hep beraber göreceğiz.



Çek Yazılması ve Şeref ile Şerefsizlik arası çizgi
Ticaret erbabısındır,ihracat firman vardır,yurtdışına yüklediğin malların bedeli gelir ve yazmış olduğun çekleri güle oynaya ödersin.Bankalar sana çek karnesi vermek için her türlü şirinliği yaparlar.Ama gün gelir büyü bozulur.Beklediğin döviz bedeli zamanında gelmez ve bir anda o tarihli tüm çeklerin boşa düşer.Yani karşılığı yoktur.Rica edersin birkaç gün istersin çek yazdığın kişi veya firmalardan.Kimisi anlayışla karşılar kimisi ise doğru avukatına gider.
İşte o an radyoda “dönülmez akşamın ufkundayım” adlı şarkıyı dinlemenin vaktidir.
Ve ilk çekin yazılır.Peşinden banka müdürü arar ve tüm çeklerini iade etmenizi söyler.
Çekin yazıldığı duyulduğu an daha vadesi gelmemiş belki Şubat belki Mart ayındaki çekleriniz dahi yazdırılır.O sırada sen sudan çıkmış balık gibisindir.Neler olduğunu çözmeye çalışıyorsundur.
Ve düne kadar her türlü saygı ve sevgi gösterisinde bulunan çalıştığın kişi ve yanındaki personel ise artık sana bitik adam gözüyle bakmaktadır.Çünkü artık paran ve dolayısıyla gücün yoktur.
Bir gün gizli numara yazan bir telefon gelir,dayanamayıp açarsın.Karşında genelde Türkçesi bozuk olan arkadaşlardan biri sana “şerefsizlik” üzerine hayat dersi vermektedir.Çünkü adama verdiğin çekin karşılığı yoktur ve sen artık şerefsiz bir işadamısındır.Ve bunu sana deklare etmek için çek sahibi arkadaş siyah takım elbiseli üçüncü sınıf bir ağır abi gönderir.Bu ağır abi sende paralarının kalmayacağını ve her türlü alacaklarını bildirme nezaketinde bulunur.
İşin vardır siparişlerin vardır ama sistem kilitlenmiştir.Çünkü sen çeki yazılmış bir adamsın.
Neyse madem işadamlığına soyundun çıkış yolunu da bulacak olan sensin.Davanda haklıysan Allah yardımcın olacaktır.
2008 yılının çeki yazılan veya yazılmayan,borcu olan veya olmayan tüm güzel insanlara mutluluk,huzur,bol kazanç ve en önemlisi sağlık getirmesi dileklerimle.
Allah hepimize borçlarımızı ödemeyi ve lekesiz bir isimle yaşamayı nasip etsin.

Mutlu Yıllar

Sabih Samur

PAKİSTAN AĞLIYOR.

Gönderen SABİH SAMUR | 7:46 ÖS | | 0 yorum »



BENAZİR BUTTO ÖLDÜRÜLDÜ !


Pakistan'ın 12. ve 16. Başbakanı olan Butto 27 Aralık 2007(bugün) tarihinde Ravalpindi'de gerçekleştirilen bir intihar saldırısında ensesinden ve göğsünden aldığı kurşun darbeleriyle kaldırıldığı hastanede vefat etmiştir.

Askeri cuntanın şefi Ziya Ül Hak'ın 1988'de ölümünden sonra Pakistan'da 1977 yılından beri ilk kez serbest seçimler yapıldı. 19 Kasınm 1988 tarihindeki bu seçimleri kazanan Butto, ilk kez bir müslüman ülkenin kadın başbakanı oldu. 2 Aralık'ta başbakan olarak göreve başladı. Yoğun yolsuzluk suçlamaları altında kalan hükümet 20 ay kadar sonra, askeri güçlerin desteğindeki devlet başkanı Gulam İshak Han tarafından, yeni seçimlere gidileceği gerekçesiyle devrildi. Ancak Butto aleyhindeki suçlamalar yargıya yansımadı. Yeni hükümeti Navaz Şerif kurdu. 1993 yılında Butto yeniden seçildiyse de, 3 yıl sonra hükümet yine yolsuzluk suçlamaları altında, devlet başkanı Faruk Leghari tarafından düşürüldü. Yüksek mahkeme de devlet başkanının kararını onayladı. Ancak Butto ve eşi Zardari hakkındaki suçlamaların doğruluğu kesinleşmedi.

Butto'ya yönelik eleştirilerin başlıca kaynağı Butto'nun ulusal reformları sonucu politik güçlerini yitirmeye başlayan Pencap bölgesindeki zengin toprak sahipleri ve bu bölgenin seçkinleriydi. Butto eski feodal yapıya karşı mücadele etti ve bu yapıyı Pakistan'ın stabilizasyonu önündeki engel olarak niteledi.

1999 yılında, Pervez Müşerref'in liderliğinde gerçekleşen askeri darbe sonrasında Pakistan'ı terk etmek zorunda kaldı. Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai kentine yerleşti. 2002 yılında Pervez Müşerref pratikte Benazir Butto'nun tekrar başbakan seçilmesini önlemek amacıyla başbakanların en fazla iki dönem görev yapabilecekleri yolunda bir anayasa değişikliği yaptı.

2007 yılında Pervez Müşerref, Benazir Butto'yla Pakistan'a geri dönmesine zemin hazırlamak üzere müzakerelere başladı. Böylece Butto'nun Ocak 2008'de yapılacak olan başbakanlık seçimlerine katılma olasılığı doğdu. Butto hakkında açılan davaların o zamana kadar sonuçlanması bekleniyordu.

Seçim çalışmalarına katılmak üzere Pakistan'a dönüş kararı alan Butto'ya karşı, El Kaide örgütünün saldırı tehdidinde bulunması üzerine, Müşerref, Butto'nun dönüşünü ertelemesini ve yüksek mahkemenin kendisiyle ilgili af istemine ilişkin kararını beklemesini istedi. Bu isteğe uymayan Benazir Butto, 18 Ekim 2007 gecesi, 8 yıllık sürgünden sonra Pakistan'a geri döndü. Ancak yandaşlarının sevgi gösterileriyle karşılanan Butto aynı gün bombalı bir suikast girişimine hedef oldu. Karaçi kenti yakınlarında gerçekleşen ve Benazir Butto'nun yara almadan kurtulduğu bu saldırıda 138 kişi yaşamını yitirdi, 248 kişi de yaralandı.

Buraya kadar olan bilgilere bir şekilde ulaşmamız mümkün.Önemli olan bu olayın perde arkası.

Butto'ya yürü diyen Pakistan'a git arkandayız diyen güç?Bu nasıl bir güç ve nasıl bir denge ise öldürüleceğini bile bile ölüme meydan okumak ve ya okutmak?

Zaman tüm gerçekleri ortaya çıkartacaktır.Umarım BOP Pakistan'a kadar uzamış olmasın!

Dost ve kardeş ülke Pakistan'ın başı sağolsun.

Saygılarımla


Sabih Samur


BASIN AÇIKLAMASI
TARIH : 16 Aralık 2007
NO : BA - 37 / 07
Irak'ın kuzeyindeki Zap, Avaşin, Hakurk bölgeleri ile derinlikteki Kandil Dağı'nın Irak tarafında kalan kesimlerinde tespit edilen PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne ait hedefler, Türk Hava Kuvvetleri savaş uçaklarının 16 Aralık 2007 günü saat 01:00'dan itibaren uyguladığı, geniş kapsamlı bir hava harekatı ile vurulmuştur.
Hava harekatına katılan uçaklarımız, saat 04:15 itibarıyla emniyetli bir şekilde üslerine dönmüşlerdir.
Uçakların operasyon bölgesini terk etmelerini müteakip, Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı uzun menzilli silahlarla, Irak'ın kuzeyinde belirlenmiş hedeflerin ateş altına alınmasına devam edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen yetki çerçevesinde icra edilen operasyonlar, askeri ihtiyacın gereklerine göre kararlılıkla devam edecektir. Baştan beri açıklandığı gibi, operasyonlar tamamen PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne yönelik olup; Irak'ın kuzeyinde yaşayan halka ve düşmanca harekette bulunmayan yerel gruplara karşı değildir.
Genelkurmay Başkanlığınca daha önce duyurulduğu gibi, değerli basın mensuplarının operasyon alanlarına girmemeleri, can güvenlikleri açısından önem arz etmektedir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
KAYNAK : Genel Kurmay Başkanlığı internet sitesi
Sabih Samur Yorumu :
2006 yılının Nisan ayından bu yana her fırsatta ve ortamda gerek sözel gerekse yazılı olarak Kuzey Irak'a mutlaka sınır ötesi opersayon yapılması gerektiğini dile getirmekteyim.Şükürler olsunki nihayet F-16 ve F-4 uçaklarımızla Kandil dağı vurulmak suretiyle ilk adım atılmıştır.
Mevsim şartlarına ve her türlü muhalefete rağmen bu işin devamı getirilmelidir.
Saygılarımla



Tarih :
21-10-2007
Konu :
Basın açıklaması
Bugün Hakkari İli'nde meydana gelen menfur terör saldırıları üzerine Sayın Cumhurbaşkanımız başkanlığında gerçekleştirilen Devlet Zirvesi'nde son gelişmeler ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır.
Toplantı sırasında, terörle mücadele konusunda Türk Halkı'nın Devletine olan tam güveninden kaynaklanan mevcut azim ve kararlılık vurgulanmıştır.
Zirve'de aşağıdaki hususların kamuoyunun dikkatine getirilmesi kararlaştırılmıştır:
"Terör örgütünün bu hain saldırılarla toplumumuzun birlik ve beraberliğini bozmak amacı güttüğü aşikardır. Buna karşılık halkımızın haklı tepkisini gösterirken, kardeşlik duygularına zarar verecek tutum ve davranışlardan kaçınarak, her durumda sağduyusunu koruyacağına, güç birliği içinde hareket edeceğine, birlik ve beraberliğini güçlendirerek teröre karşı en anlamlı cevabı vereceğine inancımız tamdır. Aynı anlayış içinde, bütün kurum ve kuruluşlarımızın ve özellikle yazılı ve görsel medyamızın üzerlerine düşen sorumlu ve sağduyulu yaklaşımı sürdüreceklerinden kuşku duyulmamaktadır.
Bu menfur saldırılar karşısında günün, birlik ve beraberlik günü olduğu, Aziz Milletimiz ve ülkemizin tüm kurum ve kuruluşlarınca takdir edilecektir.
Milletimizin desteği, tüm kurum ve kuruluşlarımızın işbirliği, kahraman güvenlik kuvvetlerimizin yılmaz ve özverili üstün görev anlayışıyla bölücü terör örgütüne karşı yürütülen mücadele kararlılıkla sonuna kadar devam ettirilecektir. Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılı olmakla birlikte, teröre yardım ve yataklık yapılmasına müsamaha göstermeyecek ve hakkını, hukukunu, bölünmez bütünlüğü ile vatandaşlarını korumak için gereken bedel ne ise ödemekten kaçınmayacaktır. Bu husus, rahmetle andığımız şehitlerimize, acil şifalar dilediğimiz yaralılarımıza olduğu kadar, gelecek nesillerimize de yönelik sorumluluğumuzdur."



BASIN AÇIKLAMASI
TARIH : 21 Ekim 2007
NO : BA- 24 / 07
PKK terör örgütü mensuplarınca 21 Ekim 2007 günü Hakkari/Dağlıca'da gerçekleştirilen silahlı saldırı olayı, 23 No.lu Basın Açıklaması ile saat 14.05'den itibaren kamuoyuna duyurulmuş ve bölgede çatışmaların devam ettiği bildirilmiştir.
Çatışmalar sonucunda, saat 16.30 itibariyle etkisiz hale getirilen terorist sayısı 32'ye ulaşmıştır.
Vuku bulduğunda veya değişiklik olduğunda, gelişmeler kamuoyuna duyurulmaya devam edecektir.
Saygı ile duyurulur.



BASIN AÇIKLAMASI
TARIH : 21 Ekim 2007
NO : BA- 23 / 07
21 Ekim 2007 günü saat 00.20 sıralarında, Irak'ın kuzeyinden topraklarımıza sızan PKK terör örgütü mensupları tarafından, Hakkari/Dağlıca'da konuşlu Piyade Taburunun emniyet unsuru olan bir bölüğümüze kalabalık bir grupla üç ayrı bölgeden silahlı saldırıda bulunulmuştur.
Çıkan çatışmada 12 şehit, 16 yaralı verilmiştir.
Saldırıya anında misliyle karşılık verilmiş; teröristler, silahlı helikopterler tarafından görerek, mevcut ateş destek vasıtaları ile görmeyerek ateş altına alınmıştır. Şu ana kadar 23 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, olay bölgesinin güneyinde teröristlerle yeniden temas sağlanmış olup, çatışmalar devam etmektedir.
Teröristlerin kaçış istikametleri manevra birlikleriyle takip edilmektedir. Birliklerin harekatı ile koordineli olarak, 63 adet muhtemel hedef ağır silahlarla ateş altına alınmıştır.
Kamuoyu gelişmelerden ayrıca bilgilendirilecektir. Saygı ile duyurulur.

YÜREĞİMİZDE YAŞAYACAKLAR !

Gönderen SABİH SAMUR | 9:30 ÖÖ | , | 0 yorum »


Gönderen SABİH SAMUR | 2:07 ÖS | , , , , , , | 0 yorum »




KKTC’DEN SURİYE’YE İLK FERİBOT SEFERİ


Son zamanlarda enteresan gelişmeler oluyor.Tam artık her şey bitti derken yepyeni ufuklar açılıyor Türkiye’nin önünde.Bu gelişmeler Türkiye’nin B Planı’nın parke taşları gibi…
Dünyaya bir adım geri çekilip bakmayı başarabilirsek; kısır türban çekişmelerinin girdabından kendimizi kurtarabilirsek göreceğiz ki dünya üzerinde yepyeni dünyalar kuruluyor.Bizler ise önümüze koyulan gündem ne ise onla otluyoruz.Dün “Türban” bir gün evveli “Protokol sorunu”,yarın “29 Ekim”…
Unutulan gündemler :
04 Temmuz 2003 Başımıza çuval geçirildi.
02 Ekim 1992 Muavenet Muhribimiz vuruldu ( 5 şehidimiz var).
Sınıra yaptığımız askeri yığınağımız.Sınır ötesi harekât içindi.Şu an iç harekâta dönüştü.
Unutulan gündemdeki maddelerin ne sorumlusu var,ne hatırlamak isteyen ne de hesap soran.
Tekrar “yepyeni dünyalar kuruluyor” cümlemize dönelim.Biz sınır ötesi harekâttan vazgeçe duralım,Türkmen soydaşlarımızı kendi kaderine terk edelim,bizim bırakmış olduğumuz bu boşluğu İsrail ve İran doldursun.
Bugün küçümsediğimiz sadece irtica olarak gördüğümüz İran teknolojik gelişme ve sanayileşme olarak Türkiye’ye minimum 20 yıl fark atmış durumdadır.
Kendi savaş uçağını,uzun menzilli füzelerini yapabilen ve en önemlisi nükleer güce sahip bir İran ile karşı karşıyayız.Sanayi olarak kendi otomobilini yapabilen bir İran.
Biz ise AKP’siz bir hayatı nasıl yakalarız diye fantezi yapıyoruz.
Bugün beğenmediğimiz AKP, bence rahmetli Ecevit’ten sonra yazının başlığında yer alan konunun “ KKTC’den Suriye’ye ilk feribot seferi” gerçekleşmesine hamilik yaparak büyük bir başarıya imza atmıştır.Bu ne demektir?


KKTC ile Ortadoğu arasında bir köprü kurulmuştur.Daha da önemlisi KKTC pasaportlarıyla Suriye’nin Lazkiye Limanı’na giriş yapan KKTC vatandaşlarının pasaportlarına Suriye makamlarının resmi mühürleri vurulmuştur.
Bunun ne kadar önemli olduğunu en iyi KKTC vatandaşları bilir.
Hayırlı olsun.
Sonuç itibariyle AKP’den korkmamak gerekir.Devletimizin çarkları işlemeye başladığı zaman gerek Sn. Gül gerekse Sn. Erdoğan gerekli uyumu göstereceklerdir,göstermek zorundadırlar.
Hiç kimse Atatürk ve silah arkadaşlarının çizmiş olduğu yol haritasından Türkiye’yi çıkartamaz.Muhalefete ve diğer tüm yaptırım güçlerine ve bizlere düşen görev bu seçilmiş hükümet ile halkın tercihine saygı göstererek yürümek,onları maksimum oranda çalıştırarak kaybedilmiş yılları kazanmaya çalışmak olmalıdır.O zaman bu başarı hepimizin olacaktır.
Birinci derece de hedefimiz bırakın Avrupa’yı öncelikle İran’ı yakalamak hatta geçmek olmalıdır.Çok çalışmalıyız.Hiç bir zaman hedeflerimiz küçük olmamalı!
KKTC’de ki , Irak’ta ki Türkmen kardeşlerimiz ve Azerbeycan’a olan ağabeyliğimiz sembolik değil gerçek anlamda olmalıdır.
Güçlü ve Onurlu bir Türkiye çok mu zor?

Sabih Samur


Cumhurbaşkanı ve ya sonuna (m) ekleyerek cumhurbaşkanım arasındaki nüans farkı.
Bakışlardan mana çıkarmalar. “Bence Genelkurmay Başkanı şu mesajı kendi ve TSK adına verdi” gibi büyük yorumlar. Yorumlar, yorumlar, yorumlar.
30 Ağustos Gecesi.Mekan KKK bahçesi.Devlet’in zirvesi.Sanki 40 yıllık arkadaşmışçasına
oturan 3 kişi.Yeni Cumhurbaşkanımız,yeni Başbakanımız ve Genelkurmay Başkanımız.
Fenerbahçe’nin galibiyeti ile başlayan güleç bir sohbet. Yorumlar ve yorumcular altüst olmuş durumda. Ne yapıyor bizim Gen. Kur. Başkanımız? Nasıl güler? Nasıl sohbet eder bizim olmayan bu yeni Cumhurbaşkanı ile hani şu sonuna (m) eklenmeyen?
Belki de şöyle yazılacak: Bakmayın Büyükanıt Paşa’nın güldüğüne, Fenerbahçe’den filan usule ten bahsettiğine aslında içi kan ağlıyor!
Buraya kadar bu yazıyı sabırla okuyanlar vay be Sabih Samur’da değişmiş o da iktidarcı olmuş diyecekler. Hayır, öyle değil. Benim inandığım şu. Uyuyarak, karpuz gibi yatarak, ben nasılsa Atatürk’ün Partisiyim diyerek yenilmiş bir CHP ve maalesef Devlet Bahçeli’nin tüm yetersiz liderliğine rağmen kısmen başarılı olmuş bir MHP’nin karşısında alınmış ciddi bir iktidar zaferini ve bunun uzantısı olan Cumhurbaşkanlığı seçim başarısını hiçbirimiz görmemezlikten gelemeyiz. Bu Başbakan, Bu Cumhurbaşkanı bileğinin ve yüreğinin hakkı ile buralara gelmiştir. Sevsek de sevmesek de onlar T.C.’yi temsil etmektedirler. Biz de T.C. olduğumuza göre bizi temsil etmektedirler. Temsil ettiklere makama devlet terbiyesine yakışır bir şekilde saygı göstermek zorundayız.
BUNDAN SONRA NE YAPILMALI?
Eğer Gül’ün Cumhurbaşkanı olması ile Türkiye Cumhuriyeti bazılarının dediği gibi yıkılacaksa ve bu kadar zayıf temeller üzerinde duruyorsa ve bizde aman yıkılmasın diye korkuyorsak hiç durmasın yıkılsın!
Demek ki biz bu cumhuriyeti ayakta tutacak değerleri yeterince perçinleyememişiz ki her dakika yıkılmasından, bölünmesinden, vatan toprağımızın elimizden akıp gitmesinden bahsediyoruz.
Kimse korkmasın bizler buradayız. Bizler gücünü Atatürk’ün Nutkundan alan görev bilincini ise Bursa Nutkundan alan Türk evlatlarıyız.Bizi ne içten ne dıştan hiç kimse yıkamaz!
Görevimiz korkuyla yaşamak değil! Türkiye’nin tüm kurumlarının mevcut seçilmiş kişilerle ahenkli bir şekilde çalışmasını sağlamak. Bu mevcut kişilerin sisteme zarar verecek hâl ve hareketlere girmesini adım adım izleyerek demokrasinin enstrümanları ile engellemek.
Türkiye’mizi gerçekten tam bağımsız (ekonomisiyle, siviliyle ve askeriyle) hale getirmek için mücadele etmek.
Bunlar bizim izleyerek, eleştirerek, lobi oluşturarak yapmamız gereken görevlerimiz.

KANDİL DAĞI

Bir laf var “yemeyenin malını yerler “Bilmiyorum uydu mu? Uysa da uymasa da…
Biz Amerika’dan Kuzey Irak’a girmek için ve hangi şartlarda girebiliriz? İcazetini almayı bekleye duralım eloğlu beklemiyor! (Ne başbakanından yazılı talimat ne de Amerika acaba bir şey der mi?)
Evet. İran gümbür gümbür Kandil Dağı’nı vuruyor! Niçin? PKK’nın İran sürümü Ulusal çıkarlarını tehdit ettiği için. Eline sağlık İran.
Yapamadığımızı yaptığın için.
Sevgili dostlar yapılacak çok iş var. Hepimizin işi var. Hepimiz kurumsal değerlerimizi koruyarak, temsil ettiğimiz makamların yetki ve sorumluluklarını gerektiği gibi kullanarak
Laf değil icraat yaparak Türkiye’yi daha güzel günlere getirmeliyiz.
Sabih Samur


Bütün sohbetler “aman inşallah ortam böyle devam eder yani gerilmez” diye başlıyor,Devlet Bahçeli ile Ahmet Türk’ün tokalaşması ile devam ediyor…
Bitlis doğumlu Kürt kökenli bir arkadaşımızla (06 Ağustos P.tesi,sabah)sohbet ediyoruz. Okuduğunuz bu yazıyı hazırlarken “Ağabey sert yazma, bak ortam ne güzel, her şey güzel olacak ,hoş görüyle yaklaşmak lazım” diyor.
C.tesi, Saat 16:00 civarıydı; Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Sn. Arslan Bulut ile gazetede randevumuz vardı. Bir taraftan sohbet ederken bir taraftan da göz ucu ile milletvekillerimizin yeminlerini izliyorduk. Sohbetimizin konusu malum, memleket meseleleri.
Arslan Bulut’u sadece yazılarından tanıyor kalemi ile gurur duyuyordum. Kendisini tanıdıktan sonra bu gururum bir o kadar arttı.Bir tarafta bireysel olarak ekmek kavgası,yaşam ve gelecek kaygısı; malum gazetecilik diğer taraftan adına yakışan arslan gibi bir yürek,keskin bir kalem!
Arslan Bulut ile daha sık bir araya gelmek üzere sözleşip ayrılıyoruz.
Akşam babamlara davetliyiz.Bir tarafta yemek hazırlığı bir tarafta yarım bıraktığımız yemin izleme görevine devam.Beklediğim an geliyor:Ahmet Türk Türkçe olarak yeminini ediyor.
Namusu ve şerefi üzerine Yüce Türk milleti adına ant içiyor.Yemin her dinde önemli!
Sonra kanalları geziyoruz,İstiklâl Marşı ile ilgili görüntüler geliyor ekrana.İçim burkuluyor,
Kötü oluyorum.Bir taraftan yemin ediyorsun diğer taraftan beraber savaştığını,bu toprakları birlikte kan dökerek elde ettiğini söylediğin bu toprağın,bu vatanın en önemli değeri olan İstiklâl Marşı’nı söylemek sana zûl geliyor!
Bu marştaki hangi kıta,hangi mısra ve ya hangi kelime seni rahatsız ediyor ki dudakların dahi kıpırdamıyor.Kürt kökenli arkadaşımızın sözleri kulağımda çınlıyor: “Hoş görüyle yaklaşmak lazım,ortamı germemek lazım!”
Kafam çok karışık, germeyelim,pekiyi sonra?
Daha düne kadar bütün askeri birliklerin duvarlarında ve milliyetçi söylemlerimizde şöyle bir dörtlük vardı:
Tek Dil
Tek Bayrak
Tek Millet
Tek Vatan
Ortamı germemek uğruna,AB uğruna,Demokrasi uğruna “Tek Dil” den ödün verdik ve sessiz sedasız TEK’liğimiz üçe indi.Şimdi yine germeyelim diyoruz.Meclisteyiz.Germeden , yumuşak yumuşak sıradaki ikinci TEK’i de ortadan kaldıracak mıyız?
Sırada hangisi var?
Tek Vatan mı? Tek Millet mi?
Federal sistemi ve ya Eyalet sistemini meclis çatısı altında, gergin olmayan bir ortamda, tatlı tatlı tartışarak “Tek Vatan” ve / ve ya “Tek Millet”ten hangisinden ödün vereceğiz?
Arkadaşıma verdiğim sözü elimden geldiğince tutmaya çalışıyorum.Sert yazmayarak kendi çapımda ortamı germemeye çalışıyorum(gel bir de içimdeki bana sor!).
Umarım bu yazdıklarımızın hiçbiri gerçekleşmez.Umarım Türk-Kürt ayrımı yapmadan beraber kurduğumuz ve adını Türkiye Cumhuriyeti ve üzerinde yaşayanlara da Türk Milleti dediğimiz bu vatandan Amerika ve benzeri ülkelerin ulusal çıkarları uğruna Kürtçülük ve Kürt Milliyetçiliği rüzgarına kapılarak ayrılmayı veya ayırmayı akıllarına bile getirmezler!
Her şeye rağmen yeni yasama dönemi hayırlı ve uğurlu olsun.
Saygılarımla
Sabih Samur 06 Ağustos 2007 23:26 İstanbul


Kıbrıs Sevdalısı olarak gönülbağı ile bağlı olduğum adamızın,yavru vatanımızın ve orada yaşayan sevgili Kıbrıs Türk'ümüzün ve KKTC'mizin tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte 20 TEMMUZ BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK BAYRAMI'nı kutluyorum.

Evet sevgili okuyucularım maalesef bu onurlu harekât 11 yıl gecikmeli olarak yapılabildi.Evet Kıbrıs Türkü 1963 yılından 1974 Temmuz'una kadar bizleri yani anavatanı bekledi,beklemek zorunda kaldı.Sizleri fazla detaya boğmadan kısaca nereden nerelere gelindi ve neden müdahale ettik?Kısaca bilgi vermek istiyorum.

-1959 YILINDA İMZALANAN ZÜRİH VE LONDRA ANLAŞMALARININ DEVAMINDA, 1960 YILINDA KIBRIS CUMHURİYETİ KURULMUŞTUR.


-DÜNYANIN EN UZUN ANAYASALARINDAN BİRİ OLAN, 199 MADDEDEN OLUŞAN KIBRIS ANAYASA’SI İLE İKİ EŞİT TOPLUMUN BİRLİKTE YÖNETECEKLERİ BİR DEVLET YARATILMIŞTIR.


-FAKAT RUMLAR KIBRISLI TÜRKLERİ HİÇBİR ZAMAN ORTAKLARI OLARAK GÖRMEDİLER. KIBRIS CUMHURİYETİ ANAYASASININ KIBRISLI TÜRKLERE VERMİŞ OLDUĞU EŞİTLİK HAKLARINI HİÇBİR ZAMAN KABUL ETMEDİLER.


-DURUMUN CİDDİYETİ 22 KASIM 1962 GÜNÜ TÜRKİYE’YE RESMİ BİR ZİYARET YAPAN KIBRIS CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI MAKARİOS’UN, “KIBRIS CUMHURİYETİ ANAYASI’NIN KIBRISLI TÜRKLERE VERMİŞ OLDUĞU HAKLARIN ÇOK FAZLA” OLDUĞUNU İFADE ETMESİ İLE ANLAŞILDI.


-MAKARİOS 30 KASIM 1963 GÜNÜ ANAYASA’DA DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEDİĞİ 13 MADDEYİ RESMEN AÇIKLADI. DEĞİŞTİRİLMESİ İSTENEN MADDELERİN ÇOĞU TÜRK TOPLUMUNUN EŞİTLİĞİNİ VURGULAYAN MADDELERDİ.


-BU TEKLİFİN REDDEDİLMESİ ÜZERİNE EOKA TARAFINDAN KIBRIS TÜRK TOPLUMUNU YOK ETMEK İÇİN AKRİTAS PLANI UYGULANMAYA BAŞLANDI.


-KIBRIS TÜRK MAHALLELERİNE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÜYÜKELÇİLİĞİNE SİLAHLI SALDIRIDA BULUNULDU.


-21 ARALIK KANLI NOEL SALDIRISI İLE TÜRK ALAYINDA GÖREVLİ BNB.DR. NİHAT İLHAN’IN EŞİ VE İKİ ÇOCUĞU BUGÜN “BARBARLIK MÜZESİ” OLARAK KULLANILAN EVDE BANYO KÜVETİNİN İÇİNE SOKULARAK ÖLDÜRÜLDÜ.


-146 TÜRK ÖLDÜRÜLDÜ, 103 TÜRK KÖYÜ YAKILARAK 27.000 TÜRK GÖÇMEN DURUMUNA DÜŞÜRÜLDÜ.


1963 OLAYLARININ HUKUKİ BAKIMDAN EN ÖNEMLİ SONUCU, 1960 ANAYASASI İLE YÖNETİMDE İKİ TOPLUM ARASINDA KURULAN DENGEYİ, RUMLARIN SİLAH ZORU İLE YIKMIŞ OLMASIDIR.

BÖYLECE 1960 YILINDA KURULAN KIBRIS CUMHURİYETİ, RUMLARIN ENOSİS HEDEFİNDEN VAZGEÇMEMELERİ NEDENİYLE ANCAK 3 YIL YAŞAMIŞ VE 1963’DE RUMLAR TARAFINDAN YIKILMIŞTIR.


Evet onbir yıldır geciktik dememin sebebi sanırım daha iyi anlaşılmıştır.Allah rahmetli Ecevit ve o dönemki tüm emeği geçenlerden razı olsun.

İsterseniz bu yazı farklı olsun!Bırakın sizi harekat öncesine edebiyat yolculuğunda götüreyim.

"Orbay Deliceırmak'ın DOKUZU BEŞ GEÇE (1967) kitabında "Mısralarımı saat 9'u 5 geçede durmayanlara sevgiyle sunarım"diyor ve önsöz olarak ve Atatürk'ün ağzından Türkiyelilere sesleniyor:

Siz hâlâ 9'u 5 geçede duruyorsunuz

Benim bıraktığım noktada

Sizde bu tembellik varken

Daha çok bekler o Güneydeki ada.

Orbay'a göre Kıbrıs Türk'ünün her biri bir pusuladır;çünkü kendilerini bildiler bileli hep Kuzeye bakıyorlar.

"Sen bana

Anamdan daha yakın

Sen bana

Benden yakın" diyerek Türkiye'ye verdiği değeri yineliyor.

Ama noldu çürümüşse cesetlerimiz

Biz şuna inanıyoruz ki yine gelecek jetlerimiz

..........................................................

Düşmanın öldürdüğü de ne

Bizi asıl Türkiyesizlik öldürür.

Tüm bu sömürge çocuğunun seslenişleri bir sevgiyi ve saygıyı içerir. Anavatana karşı sabretmeyi ve ümitli olmayı önerir.Çünkü kendi diliyle "Ağaçlar bekleye bekleye büyümektedir."

Erenköy Savaşları denince akla Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel gelmektedir.Kıbrıs Türk Halkı'nın Topel'e karşı duyduğu sevgi,ulusal direnişin bir itici gücü olmuş,Rum barbarlığının belleklerde daha da somutlaşmasına yol açmıştır.

Erenköy Direnişi'nin Kıbrs Türk Edebiyatı'ndaki izlerini Özker Yaşın'ın YÜZBAŞIM şiirinden birkaç dize ile sonlandıralım:

Yüzbaşım,Kahraman Yüzbaşım

Şimdi cennetin yeşil bahçelerinde

Seni karşılayan şehitlerimize

Selam söyle Yüzbaşım,selâm söyle,

Cennetin yeşil bahçelerinde

Kucakla şehitlerimizi teker teker

Öp yanaklarından Doktor İlhan'ın yavrularını

ayvasıl'dan küçük Ayşe'yi

Arpalık'tan İsmail Musa'ya selâm söyle

selâm söyle Hüseyin Ruso'ya,Salahi Şevket'e

Yollardan evlerden alınıp götürülen

O mezarsız ölülerin cümlesine selam söyle.

Evet sevgili okuyucularım bu senede böyle anılarla kutlayalım istedim 20 TEMMUZ BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK BAYRAMI'mızı.

Bu vesileyle kaynak olarak yararlandığım Ali Nesim'in "Kıbrıs Edebiyatında sosyal konular" adlı kitabını ve aşağıda yer alan diğer kitapları mutlaka tedarik edip okumanızı önemle rica ederim.

-Mümtaz Soysal Aklını Kıbrıs'la Bozmak Bilgi Yayınevi

-Ufuk Büyükçelebi İhanet Yorgunu Denktaş Birharf

-İsmail Tansu Aslında Hiç kimse Uyumuyordu Minpa Matbaacılık


En içten sevgi ve saygılarımla


Sabih Samur







Halkın Yükselişi Partisi (HYP) Denizli Milletvekili Adayları Aziz Ütkür ve Yatağanbaba, aralarında Küçükdere, Korucuk ve Akköy’ün de bulunduğu köy-kasaba ve ilçelerde HYP’yi anlatıp, vatandaşın sorunlarını dinledi.

ŞAPKAYI VEREN MECLİSE GİRDİĞİNDE KAFANIZI DA KOPARDI!

HYP Denizli Milletvekili Adayı Yatağanbaba, propaganda yaparken ençok açıktan rüşvet istenmesine sinirleniyor. “Benim 80 kişim var, bizim bu işten kârımız ne olacak, şu kadar verin 80 kişiyi birden HYP’ye getireyim” tarzı tekliflerle hergün karşılaşan Yatağanbaba, bunlara kısaca “biiiiiiiiiiiiiiptirin gidin” diyor! Nitekim HYP Denizli Milletvekili Adayları Aziz Ütkür ve Yatağanbaba Denizli’nin bir ilçesinde HYP propagandası yaparken “sadece broşür mü vereceksiniz, başka bir şey vermeyecek misiniz, hiç olmazsa bir şapka verin” isteğiyle karşılaştı. Yatağanbaba buna “size şapkayı verenler, Meclis’e gittiklerinde şapkayı geri almakla kalmadı, şapkayı geri alırken kafanızı da kopardı! Ben size şapka da vermeyeceğim, kafanızı da koparmayacağım, size vereceklerim bu broşürün içinde yazılı, okuyun ve icabını yapın” dedi. HYP Denizli Milletvekili Adayı Mehmet Aydıner de bir yerde kendisine “broşürünü içinde bir şey var mı” denerek rüşvet istendiğini söyledi.

ÇAY BİLE ISMARLAMAM!

Yatağanbaba, “bazı partilerin hazineden aldığı 400 Trilyonu ve kaynağı belirsiz kara paraları seçmene sürekli ‘Seçim Rüşveti’ olarak dağıttığından, bazı seçmenler rüşvete alışmış. Şu anda malum kodaman partiler basına ve seçmene dağıtmak üzere ‘4 milyar dolar’ civarı para harcıyor. Nakit para, odun-kömür, Reşat altını, takım elbise ve cep telefonu şeklinde dağıtılan bu rüşveti benden de bekleyenler boşuna beklerler. Ben seçmene seçim rüşveti diye çay bile ısmarlamam, projelerimi anlatırım.

BU MİLLET PARTİLERİN SADAKASINDAN KURTULACAK!

Bu projelerim hayata geçsin, bu Millet bu rüşvetçi ve aşağılık partilerin sadakasından kurtulacak! “Aş” ve “İş” çok ciddi bir iştir ve her insanın anasının ak sütü gibi “hakkı” ve “onuru”dur. Biz HYP olarak seim zamanı Seçim Rüşveti dağıtarak seçmeni kandırmanın değil, her kişinin “aşını işinden kazanması”nın hazırlığını yapıyoruz.

MİLLET BUNLARA KANARSA BELÂSINI BULUR!

Yatağanbaba seçmeni de uyararak “eğer ki bu Millet bunların bu Seçim Rüşvetine / Sadakasına kanıp da oyunu gene bunlara verirse, yani kendisini bu fakirlik çukuruna düşürenleri başından def etmez bu parti adı altındaki baş belâlardan kurdulmazsa, o zaman bu Millet kendisi belâsını bulur ve bu partilerin sadakasına sürekli mahkum kalır. HYP’nin projeleri icraata geçtiğinde ise bu ülke değil 70 milyonu 700 milyonu bile besler ve bu Millet partilerden sadaka beklemekten kurtulur. Bunun yolu da, bu Milletin 43 milyar dolarını bankalardan hortumlayan hırsız ve kuduz farelerin meydanda sallandırılmasından başlar. Biz onun için İdam Cezası’nı kapsamını genişleterek geri getirip bu Devleti / Milleti soyan gözü aç hırsız köpekleri sallandıracağız” dedi.
Sabih Samur Yorumu :
Geçen sene yazmış olduğum bir yazımın kaynağının kendisine ait olduğu savı ile başlayan dostluğumuz kendi yazmış olduğu kitapları imzalı olarak şahsıma göndererek pekiştiren dostum
Yatağanbaba'ya seçim yarışında başarılar diliyor;yolunun ve bahtının açık olmasını temenni ediyorum.
Sevgi ve Selamlarımla

KÜSTÜM SANA ABD

ABD'nin 4 Temmuz Bağımsızlık ve Özgürlük Bayramı Başkent Ankara'da, Büyükelçilik'te yapılacak bir resepsiyonla kutlanır.ABD Büyükelçiliği, her yıl 4 Temmuz'da kutlamalar kapsamında bir resepsiyon verir. Bu davetin aynı zamanda devletin zirvesi ile yabancı diplomatların da buluşma noktası olduğusöylenir. Gel gör ki akşam yapılacak resepsiyona Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt katılmaz.Erdoğan ve Gül, yoğun programlarını mazeret göstererek katılmayacaklarını büyükelçiliğe bildirir. Birçok bakan teklif edilmesine rağmen resepsiyona gitmeyi reddeder. Bu onurlu katılım görevini F-35 uçaklarımızın alımına imza atan Savunma Bakanı Vecdi Gönül kabul eder. Akşam, ABD'nin resepsiyonunda hükümeti Gönül temsil eder.Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ise Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun temsil eder.Devletin zirvesinin ABD Büyükelçiliği'ndeki bu en önemli resepsiyona katılmaması Ankara kulislerinde Kuzey Irak'taki PKK sorununun çözümünde yeterli yardım alınamaması nedeniyle ortaya koyulan bir tavır olarak yorumlanır(mış).Bizler balık hafızalı vatandaşlar olarak 4 Temmuz 2003’ü unuttuğumuz için resepsiyona katılmama gerekçemiz Ankara’nın kulislerinde (oralar nerelerse) farklı algılanıyor.Leyleğin ömrü laklakla geçer misali koskoca dört yıl sonra Amerika’ya tavrımızı aslanlar gibi resepsiyona katılmayarak gösteriyoruz. Gerçi bu nasıl katılmamaksa?Savunma Bakanı yerine müsteşar, Orgeneral yerine Albay gönderirsen o zaman onun adı ciddiye almamak olur.Türk halkının kırılan onurunu böyle aktivitelerle onaramazsınız beyler.Büyükanıt emekli olunca anılarında “Amerika’yı şöyle protesto etmiştim” filan diye anlatır, biz de okuruz.Biz resepsiyonlara katılmayarak ABD’yi madara edelim, rezil olsunlar! Diğer taraftan Barzani bizimle makara kukara yapsın, sınıra namluları bize dönük tank filan dizsin; geleceğiniz varsa göreceğiniz var desin!
Peki biz ne yapacağız?
1- Kararlılığımız devam edecek (Bu ne demekse?)
2- ABD’yi motive çalışmalarımız devam edecek, terörle mücadelemizde yanımızda olsun diye.
3- Talabani’nin Irak’ı temsilen (muhtemelen) yapacağı Ankara’daki bir resepsiyona düşük düzeyli bir katılımla Barzani ve Talabani’yi mahvedeceğiz!Evet yukarıdaki 4 Temmuz resepsiyonundan sonra neler yapabileceğimiz seçeneklerinden kararı büyüklerimize bırakıyorum.
Şimdilik hoşça kalın. Bir resepsiyona katılmam gerekiyor. ....

Sabih Samur

Kaynak: Yeni Alanya Gazetesi 07.07.2007

DAİMA HAZIRIZ

Gönderen SABİH SAMUR | 2:08 ÖS | , | 0 yorum »

SABİH SAMUR YORUMU :

Sözel olarak hazırız yetmediği için görsel olarakta K.Irak'a girmek için hazır olduğumuzun ifadesidir.

TAVSİYE OLUNUR !!!

Gönderen SABİH SAMUR | 6:47 ÖS | | 0 yorum »

TÜRKİYE VE SAVAŞ
VLADIMIR JABOTINSKY

iNGİLİZCEDEN ÇEVİREN : Zehra Tapunç
TÜRKÇE DÜZELTİ : Veysel Dinler

"Canlı bir vücudu parçalamak konusunda ısrar etmek üzücü bir görevdir.Özellikle ölüme mahkûm olan bir insanı tanıyan yazar için üzücü bir durumdur.Eğer insanları iyi ya da kötü olmak üzere iki gruba ayırmak gerekirse ,Türkler kesinlikle ilk gruba girer.Türkler genellikle dürüst,alçakgönüllü,konuksever ve cömert insanlardır.Her şeye karşın,eski askeri zaferleri de ortadadır.Türkler,yetenekli ve başarılı devlet adamları yetiştirmişlerdir.-Kuşkusuz artık o dönemler mevcut değil- Onları bir kez tanıdıktan sonra sevmemek olası değildir.Eğer siyaset sempati üzerine oluşturulabilseydi,hiç kimse bu sevimli insanlar tarafından kurulmuş ve sürekliliği sağlanmış olan bir imparatorluğu yıkmak düşüncesine katlanamazdı.Ne yazık ki siyaset başka etkenleri temel almıştır."

Bu eserin editörü sevgili dostum Veysel Dinler'in imzalıyarak bıraktığı bu eseri su içer gibi okudum.Kitap dostlarına tavsiye ediyorum.Günümüz savaşlarını anlayabilmek için Çanakkale'yi anlamak gerekiyor öncelikle...

Sabih Samur

Kitaba ulaşmak için : 0.212.550 61 99
e-posta: gereklikitap@gmail.com





BASIN AÇIKLAMASI

Gönderen SABİH SAMUR | 12:45 ÖS | , , | 0 yorum »


BASIN AÇIKLAMASI
TARIH : 20 HAZİRAN 2007
NO : BA- 16 / 07
13 Haziran 2007 tarihinde ABD'de, bir düşünce kuruluşunda yapılan bir çalışmada ortaya konulduğu iddia edilen bir senaryo, ülkemizde geniş şekilde tartışılmakta, toplantıda TSK personelinin de bulunmuş olması öne çıkarılarak, senaryonun TSK ile ilişkilendirilmeye çalışıldığı ibretle ve üzüntüyle izlenmektedir.
Genelkurmay Başkanlığınca, bu tartışmaların boyutlarını ayrıntılı olarak saptamak ve yaratılan bu ortamın arkasındaki aktörlerin gerçek yüzlerini ve niyetlerini ortaya çıkarmak maksadıyla, özellikle başlangıçta bir açıklama yapılmamış, beklenilmiş ve olayın yeteri kadar tartışıldığı sonucuna varılarak bir açıklama yapılmasına karar verilmiştir.
Konu tüm ayrıntıları ile araştırılmış ve aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:
1. 04 Haziran 2001 tarihinde kurulmuş olan Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı, diğer ülkelerdeki benzerlerinin yaptığı gibi bazı düşünce kuruluşlarının yapısı ve çalışma yöntemleriyle ilgili bilgi alışverişinde bulunmak amaçlı olarak, çok daha önceden planlı bir ziyaret çerçevesinde 11-16 Haziran 2007 tarihleri arasında ABD'de bulunmuştur. Bu ülkedeki beş ayrı düşünce kuruluşunu ziyaret kapsamında, anılan düşünce kuruluşu da ziyaret edilmiştir. Ancak bu ziyaret kesinlikle yapılan toplantı ile ilgili değildir. Önemli bir gazetenin ABD muhabirliğini yapan ve bu konuda yeterli tecrübesi olması gereken bir muhabirin bu olayı saptırır tarzda haberler yapması, TV kanallarında yanlış yorumlarda bulunması maksatlı bir girişim olarak görülmüştür. ABD'yi ziyaret eden SAREM Heyeti, diğer düşünce kuruluşlarına yaptığı planlı ziyaretler nedeniyle, anılan kuruluşa öğle yemeğine yakın bir zamanda gidebilmişler ve söz konusu toplantının yemekten önceki son kısmına çok kısa süreli olarak ve izlemek amacıyla katılabilmişlerdir. Bu süre içinde, habere konu olan senaryo ile ilgili hiçbir konuşma olmamış ve ziyaretçi durumunda olan SAREM üyeleri hiçbir yorumda bulunmamışlardır. Daha sonra yemeğe geçilmiş, yemek ve sonrasında iki düşünce kuruluşunun çalışma şekilleri üzerinde bilgi alışverişinde bulunulmuştur.
SAREM Heyetinin ABD'ye yapacağı ziyaret kapsamında diğer düşünce kuruluşlarıyla olduğu gibi bu kuruluşla da temas kurularak genel anlamda ziyaret programı üzerinde mutabakat sağlanmış, ancak hiçbir şekilde söz konusu toplantı için, senaryoyu da içeren bir davet alınmamıştır.
Ayrıca anılan toplantıda bir Kürt grubun liderinin oğlunun da bulunması tamamen bir tesadüf olup, SAREM Heyetinin bu kişiyle hiçbir şekilde teması olmamıştır.
2. Vaşington Silahlı Kuvvetler Ataşesi, yapılan toplantıya şifahi bir şekilde davet edilmiştir. Ataşeliğe toplantı öncesi senaryo ile hiçbir bilgi ve belge verilmemiştir. Ataşe bu toplantıya Genelkurmay Başkanlığının izni ile katılmıştır. Bu katılım, ataşelerin doğal görevlerinden biridir ve toplantı sonuçları Genelkurmay Başkanlığına raporla bildirilmiştir.
3. Toplantının asıl tartışılacak kısmı olan; "Irak'a Yapılacak Müdahaleye Muhtemel Tepkiler" konulu çalışma iki saat süre ile devam etmiş, bu süre boyunca askeri ataşemiz, Türkiye'nin Irak'a yönelik bilinen görüşleri dışında hiçbir ifade kullanmamıştır. Toplantıyı gündeme taşıyan basın mensubu tarafından iddia edilen: "Türkiye'ye teslim edilmesi düşünülen teröristlerle ilgili haber" tamamen hayal ürünü olup, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacını taşımaktadır. O nedenle bu konu, söz konusu gazetecinin açıklık getirmesi gereken bir husus olarak görülmektedir.
4. Yukarıda özetlenen gelişmeler, Hudson Düşünce Kuruluşu yetkilileri tarafından yapılan müteaddit açıklamalarla da doğrulanmıştır. Ancak, toplantıda ele alınan asıl konunun değil de söz konusu hayali senaryonun geniş şekilde tartışılması, bu olayın bazı odaklar tarafından bilinçli olarak tırmandırıldığı izlenimini vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından da kabul edilmesi mümkün olmayacak böyle bir senaryodan yola çıkılarak yapılan açıklama ve yorumların hangi amaca hizmet ettiği, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

FLAŞ HABER !!!!!!!!!!!!!!!!!!

Gönderen SABİH SAMUR | 6:09 ÖS | , | 0 yorum »


Bush ve İti adlı köşe yazımız http://www.mimhaber.net/ te FLAŞ HABER olarak yer aldı!
Saygılarımızla
Sabih Samur

BUSH VE İTİ

Gönderen SABİH SAMUR | 11:05 ÖÖ | , , , | 0 yorum »


UYAN ARTIK TÜRKİYEM !!!!
Şu sevecen ve hayranlık dolu bakışa bak.Eserini zevkle seyreden sanatçı edası.
Türkiyemi yönetenler ise rutin bir toplantıyı "Zirve" adı ile süsleyip içi ve sonucu bomboş olarak gerçekleştiriyorlar.Ve hâlâ bazılarımız dost ve müttefik kelimesini ısrarla kullanıyorlar.
Gaflet ve dalalet tabirine doğru koşarak gidiliyor!Mutlaka bu yaşananlar geçenlerde bir subayımızın dediği gibi KAYDA alınıyordur;alınmalıdır!
Türkiye dönülmez yoldadır.Savaş çığırtkanlığı yapalım demiyorum.Dediğim şudur;artık Türkiye Amerika ile değil AMERİKA'YA RAĞMEN K.Irak'a girmeli ve işini bitirmeden de çıkmamalıdır.Barzani hâlâ Kırmızı pasaportumuzu taşıyorsa T.C.'ye zarar verdiği gerekçesi ile paket yapılıp Türkiye'ye getirilip Türk Adaletine teslim edilinceye kadar bu operasyon sürmelidir.Bu operasyon Sn.Büyükanıt ile Sn.Erdoğan'ı aşmıştır.Acilen Sn. Cumhurbaşkanı başkanlığında bakanlar kurulu toplanmalı ve bu radikal kararı almalıdır.
Bu söylediklerim bazılarına deli saçması gelebilir.Ama unutmayın bizler bunu yapmadığımız sürece baskın basanındır taktiği ile 04 Temmuz 2007'de Amerika'dan bir gol daha yiyebiliriz.04 Temmuz 2003'te başımıza çuval geçiren ABD belki bir sürpriz yaparak Kuzey Irak'ta Türkiye'ye rağmen bir bağımsızlık ilan edebilir.O zaman zannediyorum o meşhur Kırmızı Çizgilerimizi koltuğumuzun altına alır "Kararlılığımız devam edecektir" türküsünü hep beraber söyleriz.Allah bize o günleri göstermesin!
O günler gelirse Mehmet Akif'in dediği gibi bendimi çiğner aşarım.
İşte o zaman kolpacılar,sahte kahramanlar,kolpacılar devre dışı kalır ve Türk Milleti'ni hiç kimse durduramaz,Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi...
sabih samur


ÜÇ KİŞİ TÜRK MİLLETİ’NDEN ÖZÜR DİLEMELİDİR..: 14.06.2007



Evet artık yeter. Türk Milleti’ni aptal yerine koyanlar yanılıyorlar. Bizler bu aziz vatanın üzerinde yaşayan Asil Türk Milleti’nin birer ferdi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğru eller tarafından yönetilememesi veya yönetilmemesi nedeni ile uluslar arası camiada ve kendi içimizde düşmüş olduğumuz durumdan dolayı utanç duyuyoruz. Tarihin hiçbir döneminde ülke tüm kurumlarıyla hiç bu kadar kötü temsil edilmemişti.Özür dilemesi gereken bu üç kişi kimdir ve gerekçesi nedir?
1-BAŞBAKAN
TSK’ya gerekli emri vermeyip; TBMM’yi toplayarak harekât izni çıkartarak ordumuzu K.Irak’a sevk ettirmediği için.KKTC’nin Babacan tarafından AB yolunda engelleyici bir sorun olarak dillendirilmesine izin verdiği ve bunu T.C’nin resmi söylemi boyutuna getirdiği için.
2-GENEL KURMAY BAŞKANI
Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Başbakan’a “Türk Silahlı Kuvvetleri olarak mutlaka K.Irak’a girilmesi gerektiğini bunun olmazsa olmaz boyutuna geldiğini,Türk Milleti’nin gereksiz yere çarpışmadan, kalleşçe öldürülen vatan evlatlarının hesabını mutlaka günü geldiğinde “neden sana emanet ettiğimiz evlatlarımızın canına sahip çıkamadın?” diye soracağını bu nedenle bana Kuzey Irak’a girebilmek için bu yazılı emri çıkartmak zorundasınız demediği, bunu sadece kararlılık boyutunda bıraktığı ve TSK’yı Barzani gibi bir it ile dalga geçtirttiği ve dünya ülkelerinin gözünde küçük düşürdüğü için.
3-CUMHURBAŞKANI
Başbakanlık ve Genel Kurmay gibi iki çok önemli ve güzide kurumun başındaki kişilerin temsil ettikleri kurumlara ve ülkeye zarar verdiklerini göremediği veya gördüyse müdahale ederek neden her iki sorumluyu da uyarmadığını Türk Milleti’ne açıklamak zorundadır. Dünyayı titretebilecek yüreğe ve bileğe sahip olan muzaffer ordumuzun Başkomutanı olarak hâlâ ordumuzun K.Irak’a girmesini sağlayacak ortamı oluşturmadığı için.
Sonuç itibariyle canım ülkemin en tepesindeki bu üç YETKİLİ ve SORUMLU kişi görevlerini yeterince yerine getirmedikleri için TÜRK HALKINDAN ÖZÜR DİLEMEK ZORUNDADIRLAR !
Gereğini Türk Halkı’ndan arz ederim.
T.C. Vatandaşı
Sabih Samur
Evet sayın okuyucular maalesef ülkemizin getirildiği durum budur. Edip Paşa da kalkmış utanmadan sıkılmadan sanki kendisine verilen sözde koordinasyon görevini dört dörtlük yerine getirmiş gibi, Hatay'ın İskenderun ilçesi Genç İşadamları Derneği’nce düzenlenen ''Türkiye'nin Ulusal Güvenliği'' konulu konferansta, eğitim sorunu, kötü yönetim, refahın paylaşımındaki dengesizlik, mezhepsel ve kökten ayrılıklar ile adalet ve sağlık sistemindeki sorunların ulusal güvenliği etkileyen unsurlar arasında yer aldığını vurguluyor ve Ulusal birliğin korunmasında en önemli unsurun dil olduğunu, Türkçe'nin korunmasına özen gösterilmesi gerektiğini belirten Başer, ''TOKİ'nin yaptığı sitelerde Türkçe isimlere rastlamak zordur. Ya İngilizce ya Fransızca. Bağdat Caddesi’nde Türkçe mağaza ismi çok azdır'' diyor.Enteresandır o günde TOKİ’nin yapmış olduğu evlerin teslimat töreni var.TSK üzerine gölge düşürecek politize söylemlerden kaçınılması gerekmektedir. Yapılan bu tip konuşmalar (gerek emekli gerekse faal kurmaylarımız tarafından) Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’nin ekmeğine yağ sürmektedir.Ve maalesef iktidardan uzaklaştırmak yerine tam tersi ezilen, yıpratılmak istenen, mağdur kimliğine bürünen bu parti bu kişilerin söylemleri yüzünden çok daha kuvvetli olarak yönetime gelecekler gibi görünüyor.DP, CHP, Genç Parti ve MHP’nin yapması gereken, bu gerçeği görüp AK Parti’nin bu zamana kadar yaptığı olumlu veya olumsuz icraatları anlatıp eleştirmek yerine Türkiye’yi hangi vizyon ile yönetmeye talipler hedefleri nelerdir? Bunları çok çok iyi ve anlaşılır bir şekilde Türk Halkına anlatmak zorundadırlar.
Saygılarımla
Sabih Samur

TAVSİYE OLUNUR !

Gönderen SABİH SAMUR | 3:56 ÖS | | 0 yorum »


Başucu kitabı olacak nitelikte bir yapıt...


Prof. Dr. Ümit Özdağ imzalı



Saygılarımla

Sabih Samur


Yazar Adı: Ümit SAYIN
Yazar İletişim: umitsayin@gmail.com
2007 – BİLDERBERG – CFR - TRİLATERAL:

KONSTANTİNOPOLİS ÜÇLEMESİ

Bilderberg 2007-İstanbul
Bilderbergle ilgili internette tarama yapan bazı televizyon kanalları program yapmak için aradılar geçen hafta içinde! Bilderberg’e katılan F. K. Amcanın da katılacağı bir programa da çağrıldım! Halbuki F.K. amcanın katıldığı bu toplantıları benden çok daha iyi bilmesi gerekirdi, üstelik ben yazdıklarım nedeniyle Bilderberg Gizli Örgütü tarafından yakılması gereken bir cadıydım! Konuşmak ne haddime!
Toplantı 31 Mayıs-3 Haziran arasında yapılacakmış! Çok gizliymiş, otel bile belli değil! Otelin 1 km yakınına genellikle kimseyi, hiçbir gazeteciyi yaklaştırmıyorlarmış! ÇIRAĞAN diyen var, İstanbul MİT merkezine yakın olsun diye CONRAD diyen var, HYATT REGENCY diyen var, SWISS Otel diyen var! CIA ve MİT koruyacakmış gelenleri, 130-140 kişi falan geliyormuş. Toplantının yapılmasına 10 gün var; Henry Kissenger, Paul Wolfowitz, Donald Rumsfeld gibi uluslararası caniler ve insanlık suçu işlemiş ünlü psikopatlar da geliyor toplantıya ama kuş uçmuyor, hiç bir bilgi çıkmıyor (Hepsi hem CFR, hem Trilateral, hem Bilderberg üyesi), Trilateralin teorisyeni Brezezinski’nin de geleceğinden bahsediliyor! Aman ha, duyulmasın! Adamlar İran’ın, Türkiye’nin geleceği ile ilgili kararlar alacaklar, belki hepimizin geleceği bu toplantıda satılacak ama hiç bir bilgi yok! Türkiye’yi babalar gibi pazarlamaya geliyor Bilderberger amcalar, bizi Bildhamburger yapacaklar !
Bana bir MİT veya Genelkurmay görevlisi çıkıp da söylesin, NATO ile veya NATO’nun Gizli Ordularıyla (Gladyo, Staybehind) yapılan hangi gizli anlaşmaya göre Türkiye’de yabancı bir gizli servisin (CIA ve MOSSAD) kontrolünde ve denetiminde BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE böyle toplantılar yapılabiliyor? Üstelik de CIA tarafından 1954’de kurulmuş gizli bir örgüt tarafından. Bunun neresi kanuni? Bu üçüncüsü üstelik! Yeni göreve başlayacak Yargıtay Başkanımız bize söylesin, hangi ulusal yasayla bu bağdaşıyor? Ya da sayın Cumhurbaşkanımız bize açıklasın, laikliği korumanın yanısıra, bağımsızlığımızı ve ulusal güvenliğimizi ilgilendiren böyle bir toplantıya bu kadar kritik bir konjonktürde neden ev sahipliği yapıyoruz? Ya da sayın Genelkurmay başkanımız bize açıklamalı, bu toplantı neden ve nasıl böylesi kötü ününe rağmen Türkiye’de yapılabiliyor, böylesine kritik krizler atlatılmış bir dönemde! Her ülkede yüzbinlerce kişinin protestosuyla karşılaşmış, tüm dünyanın lanetlediği Bilderberg toplantısını hangi yüzle, kim İstanbul’da yapabiliyor?
Daha önce 18-20 Eylül 1959’da Yeşilköy’de yapılmıştı[1]. 1958’deki toplantıya Muharrem Nuri Birgi (NATO ve İngiliz Büyükelçisi, kırmızı loca mason), Nurettin F. Alpkartal (Milletvekili, mason), Tekin Arıburun (Türk Hava Kuvvetleri), Dinç Bilgin (Basın Holding patronu), Vecdi Diker (Türk Taşımacılık Organizasyonu), Adnan Menderes (Başbakan), General Selahattin Tokay katılmıştı. Arkasından Adnan Menderes bir darbeyle indirildi, vatana ihanetten asıldı, yani Yeşilköy Bilderberg toplantısına katılmak ona pek şans getirmemişti. Belki de idam kararı orda verildi! Çünkü o zamanlar Bilderbergi, CFR’yi kimse bilmezdi, ama yine Türkiye bağımsızlığını NATO’nun gizli ordularına ve Bilderberg’e çoktan kiralamıştı. Neyse ki, 1960 darbesi birazcık ulusalcı ve Kemalist eğilimli bir darbe oldu!
Ondan sonra Bilderberg toplantısı 25-27 Nisan 1975’de Altın Yunus Oteli Çeşme’de yapıldı. Toplantıya Natonun gizli elemanlarından Muharrem Nuri Birgi (nasılsa 1957 ile 1975 arasında tam 12 kere Bilderberg toplantısına katılmış, ne çok Bilderberger seveni varmış!), İhsan Sabri Çağlayangil, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, İhsan Doğramacı (Hacettepe Rektörü), Kamran İnan, Hasan Fehmi Işık, Prof. Gülten Kazgan (İst. Ün. Ekonomi) katılmışlar. Toplantının zamanlamasına dikkatinizi çekerim; Kıbrıs Barış Harekatından bir yıl sonra! 5 yıl sonra 24 Ocak kararları çıkarıldı ve 1980 NATO merkezli Türkiye’deki bugünkü tasfiye sürecini başlatan ‘our boys’ darbesini yedik! Yani tesadüfe bakın ki, Türkiye’de Bilderberg toplantısı yapıldıktan sonra ya ulusalcı bir darbe geliyor, ya da Natocu!
Geçen yıl ki Kanada’daki toplantıya ise Türkiye’den Egemen Bağış, Ümit Boyner, Mustafa Koç, Kemal Köprülü (George Soros’un ARI hareketi yöneticisi), Prof. Özel Soli (George Soros’un BİLGİ Üniversitesinden), Wolfowitz’in sevgili dostu Cengiz Çandar hazretleri katılmışlardı.
Şimdi sorarsınız bu yılki toplantıya kimler katılacak. Öncelikle şunu söyliyeyim. Bu yayınlanan listeler ve bildirilen isimlerden daha fazla kişi katılıyor. Kayıt dışı. Örneğin geçen yılki toplantıda Kanada’da listede hiç ismi olmamasına karşın Bill Clinton’ın eşi Hillary Clinton gizlice arka tünellerden geçip gelip katılmıştı (kaynak: Alex Jones ve J. Tucker’ın radyo showu ve http://www.prisonplanet.com/ ). Toplantı içinde toplantı oluyor ve açıklanan listelerden çok daha fazla kişi gelebiliyor, daha gizli toplantılara...
Biliyorsunuz İstanbul’un altı tünellerle doluymuş, sürpriz ve gizli katılımcılar olabilir tabii ki! Bu yıl BOP hakkında karar verilecek! Türkiye’deki ve İrandaki petrol yatakları hakkında kararlar verilecek. Türkiye daha nasıl güzel küreselleşir, güzelleşir diye kararlar verilecek. Toplantı Türkiye’de yapılıyor, çünkü, katılımcı listesinin otele sunulmasına ihtiyaç kalmıyor. Otele gizli kanallardan gereken her Türk girebilsin diye. Üstelik bu seferki bize istihbaratçı martıların getirdiği haberlere göre, Bir TRİLOJİ (Üçleme), yani toplantı hem bir CFR toplantısı (katılan Amerikalıların büyük kısmı CFR üyesi), hem bir Bilderberg toplantısı, gayri resmi de bir Trilateral Komisyon toplantısı[2]. Yani daire içinde daire, oyun içinde oyun, matruşka içinde matruşka! Türk katılımcıları merak ediyorsanız, hiç merak etmeyin, Türklerden bir sürü giren çıkan olacak, gizli yeraltı ve yerüstü tünellerinden (!) , zaten o yüzden Türkiye’de yapılıyor, kayıt dışı Türkler istedikleri gibi girebilsinler diye! Papa hani gelip Konstantinopolis deklerasyonu vermişti ya, bunlar da gelip, Konstantino-BOP-is deklerasyonu verip gidecekler.
Benim favori milli takımım şöyle:
Kalede: Cengiz Çandar , Hasan Cemal (yedek)
Geri planda savunma: Cem Boyner, Cem Uzan (gizli yedek), Nevval Sevindi (yedek eleman), Rıfat Hisarcıklıoğlu (TOBB Başkanı), Can Paker (Türk Henkel ve TESEV başkanı), Nazlı Ilıcak veya Oğlu M. Ali Ilıcak (yedek)
Orta saha: Mehmet Ağar (DYP) ekibinden sürpriz bir sanatçı, Ali Babacan, Mustafa Koç (Koç Holding), Arzuhan Doğan-Yalçındağ (TÜSİAD başkanı, gizli eleman), İlnur Çevik (gizli, yedek eleman) , Kemal Derwish (Birleşmiş Milletler, ABD takımından yedek tranfer)
Forvet: ABDullah Gül, Prof. Aydın Uğur (Bilgi Ün. Rektörü), Murat Aksu (gizli yedek eleman), Leyla Zana (arka kapıdan gizlice) , Ahmet Türk (yedek, arka kapıdan gizlice)!
Santrafor: RTE (yedeği yok!)
Tabii soruyorsunuz, istihbaratçı martılarımız bu seneki İstanbul-Bilderberg Trilojisinde ne konuşulacağını da öğrendi mi diye? İsterseniz olası konulara geçmeden şu BİLDERBERGİN ne olduğunu bir kez daha hatırlayalım.
Bilderberg Nedir?
1921’de kurulan CFR’nin temel kürselleşme planları daha kurulduğu günden beri biliniyordu. CFR ABD içinde kontrolü 2. dünya savaşı sırasındaki askeri yönetimle ve FBI isimli örgütü kurarak sağladı. O dönemlerde Amerikan Derin Devletinin iskeletini teşkil eden CFR tek jandarmalı kapitalizmi Avrupa’ya da yaymak zorundaydı. Eski CFR başkanı ve Rockefeller’in Chase Manhatten Bankası başkanı olan (Koç Holding de bu bankanın yönetim kurulundadır) John Mc Cloy OSS (Office of Strategic Services) isimli istihbaranün kurulmasını önerdi. OSS Bill Donovan tarafından 1941-1942’de savaş yıllarında kurulmuştur. Temel çatıyı CFR, Round Table, Masonlar, Skulls and Bones gibi gizli örgütler oluşturmaktadır. OSS 1947’de CIA isimli örgüte dönüştü. 1947’de çıkan Ulusal Güvenlik Yasası (National Security Act) Merkezi haberalma sistemine hukukun üzerine çıkma, yeni istihbarat örgütleri kurma, orduyu gerektiğinde kullanma, kovert operasyon yapma, adam öldürme, işkence yapma, beyin yıkama gibi basit ve insanlığın yararına kullanılabilecek (!) bazı yetenekler de sağlıyordu. Daha sonra CIA filmlerden de bildiğimiz gibi her türlü suçu işleyebilen ve mafya ile ortak çalışan modern, kirli yapısına kavuştu. 1950’de General Walter Bedel Smith başa geçince Avrupa’da CIA’in tüm işlerini ve paravan şirketlerini oluşturabilecek ve Avrupayı kontrol edebilecek bir örgüt oluşturulmasını istedi.
Bilderberg, CFR-Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar-Skulls and Bones-Round Table ve diğer gizli örgütlerin Avrupa ayağını oluşturmak için, aslında kitaplarımızda bahsettiğimiz 50 bin küresel elitin hizmetine tüm Avrupa ekonomisini sunabilmek için kuruldu. Hollanda’da Oosterbeek şehrinde Bilderberg otelinde 1954’de kurulmuştur. Her yıl bir ülkede pek çok ülkenin ileri gelenleriyle birlikte çok gizli toplantılar yapar. Katılanlar hiç bir bilgi vermezler, kayıt ve yazmak yasaktır.
Bilderbergin Spotlight isimli bir dergileri de vardır. Liberty Lobby Inc, 300 Independence Ave., SE , Washington D.C. 20003 adresinden yayın yapar.
Bilderberg örgütünün Avrupa adresi: Maja-Banck Polderman, Bilderberg Meetings, Amstel 216, 1017 AJ, Amsterdam, Hollanda.dir.
Bilderbergin ABD adresi ise Charles W. Muller, American Friends of Bilderberg, Inc. 477 Madison Ave., 6th Floor, New York, NY 10022.
Bilderbergin kurucuları arasında Hollanda Prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderbergin babası olarak bilinir. Bilderberg aslında Amerikan sermayesinin ve elitinin, CIA’in Avrupa ayağıdır. Prens Bernhard’In eski bir NAZİ üyesi olduğu bilinmektedir. Rockefeller, J.P. Morgan, Rotschilds gibi ünlü aileler de bu gizli teşkilatın arkasındadırlar. Bilderberg masonik gizli bir teşkilattır. Ama toplantılara çağırılanların ille de mason olması gerekmez. Yahudi ayağı güçlüdür ve Mossad da pek çok toplantıda koruma görevini üstlenmektedir.
Bilderberg toplantılarında ülkelerin kaderleriyle ilgili çok gizli kararlar alınır ve bu alınan gizli kararlar her koşulda uygulanır. En gizli ve önemli kararları en iç çekirdek bilir. Herkes her toplantıya giremez. Yani içiçe çemberlerden oluşan bir yapı mevcuttur. Türkiye’nin kaderi de bu toplantılarda tayin edilmiştir. Türkiye’yi uzun dönem yöneten pek çok kişi uzun dönem Bilderberg üyesi olarak kalmıştır. 1950’li yıllardan sonra pek çok iç ve dış politikayı Türkler değil, Bilderberg, CFR ve Trilateral Komisyon Üyeleri belirlemiştir.
2007’DE BİLDERBERGER KARDEŞLER NE KONUŞACAK?
2007’de toplantının Türkiye’de yapılması önemli. Çünkü Türkiye’den kayıt dışı pek çok katılan olabilir. Bazı kutsal kararlar burada alınabilir. Sadece tahminde bulunarak diyorum ki bu toplantıda,
1) 22 Temmuz Seçimlerinin nasıl manupüle edileceği. Kimin hangi oranda oy alacağı ve sürprizlere karşı alınacak önlemler.
2) İran’a karşı alınacak strateji ve Türkiye’nin alacağı tavrın belirlenmesi
3) Türkiye’de artık herkesin bildiği Güneydoğu Petrollerinin nasıl paylaşılacağı.
4) Büyük Orta Doğu Projesinin ilerletilmesi için Ulusal Türk direncinin nasıl kırılacağı ve bunun DYP-MHP veya CHP üzerinden nasıl yavaşlatılmış Büyük Ortadoğu Projesine dönüştürülebileceği.
5) Türkiye’nin tam tasfiyesinin nasıl başarılacağı hakkında dolaylı konuşmalar.
6) Bu tip yazıları yazan bizim gibi ulusalcı, vatansever ve Kemalist insanların nasıl ortadan kaldırılacağı hakkında gizli bir takım yerli istihbarat birimleriyle yapılan konuşmalar. Ev baskını planları!
7) Türkiye’den Kemalizmin (Atatürkçülüğün) acilen tam tasfiyesi için yapılması gerekenler.
8) Türkiye’ye daha ağır ekonomik yaptırımların nasıl uygulanacağı. Özelleştirme projeleri, güzelleştirme projeleri.
9) Basın operasyonları-psikolojik harp-kirli tezgahların nasıl yapılacağı konuları.
10) Büyük İsrail Projesinin nasıl gerçekleştirileceği ve Özgür Büyük Kürdistan’ın nasıl kurulacağı konusunda derin çeşitlemeler!
11) ABDullah beyin veya RTE’nin Cumhurbaşkanı olması için nasıl yeni önlemler alınabileceği.
12) TSK’ya ne yaptırımlar ve operasyonlar uygulanacağı. TSK’nın nasıl etkisizleştirileceği. Muhtıra veren paşaların nasıl tasfiye edileceğinin planlanması.
Valla vahiy falan gelmedi! Martılar söylediler! Bunlar konuşulacakmış! Çok merak ediyorsanız, siz de bir martı kılığına girin ve Çırağan Otelinden içeri süzülün!...
Böyle bir rezalet olabilir mi? Sizin ülkenize zarar vermek ve ülkenizi parçalamak için geliyorlar, kendi ülkenizde kendi istihbarat servisiniz onları koruyor, sizin ülkenizin geleceği ile ilgili kararlar alıyorlar! Ekonominizi bu toplantılarla şu andaki rezil durumuna getirdiler. Ülkenizi haraç mezat satın aldılar, tüm stratejik kurumlarınızı ele geçirdiler, tüm bankalarınız onların oluyor! Tüm kaleleriniz, tersaneleriniz, limanlarınız adamların eline geçti. Tek önlem alan yok! Ülkenizi parçalıyorlar, satıyorlar, rezilini çıkarıyorlar...
Bizler Bilderberg’in nasıl bir kuruluş olduğunu yıllardır anlatıyoruz. Hala hiç bir önlem yok! Kimse protesto bile etmiyor! Yine de utanmadan İstanbul’un göbeğinde toplantı yapmaya kalkıyorlar!
Üstelik insan bari benim gibi yıllardır Bilderberg’i ve Masonları deşifre etmiş, rezil etmiş ve herkese gerçek yüzünü göstermiş kişileri mütareke basınının televizyonlarına davet etmeye utanır yahu! Bilderberg’in yok edilmesi gerektiğini, kovulması gerektiğini söylüyorum; Bilderberg toplantısına katılmış olan Hazret, utanmadan benimle ‘Bilderberg’in Sağlığımıza Yararları’ konusunda bir de program yapmak istiyor!
El insaf!

BİLDERBERGİ BU ÜLKEDE VE BU ŞEHİRDE İSTEMİYORUZ!

BİLDERBERG TOPLANTILARINA KATILANLARI DA BU ÜLKEDE İSTEMİYORUZ!

TÜRKİYE’Yİ ARTIK TÜRKLERİN YÖNETMESİNİ İSTİYORUZ!
Kaynak: MİM HABER Ulusal Haber Dergisi


KKTC'de çeşitli sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu Kıbrıs Türk Platformu,bugün,"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne Sahip Çık"sloganıyla Güzelyurt'ta miting düzenleyecek.KKTC Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD),Türk Barış Kuvvetleri(TBK),Gaziler Derneği ile Türk Mukavemet Teşkilatı(TMT) Derneği,halkı Güzelyurt'ta saat 18:00'de başlayacak mitinge davet etti.Kıbrıs TMT Derneği Başkanı Yılmaz Bora,mitinge Kıbrıs Türk halkının katılarak destek vermesinin ulusal bir görev olduğunu kaydetti.

ATATÜRK'e borçluyuz

Bora,Türkiye'de yapılan mitinglere de atıfta bulunarak,"KKTC'de Kıbrıs gerçeklerini göz ardı edenlere sesimizi duyurabilmek için Türk'ün Güzelyurt'una hep birlikte heyecan ve çoşku ile koşalım"ifadesini kullandı.ADD Genel Başkanı Gökhan Güler ise"milli mücadelenin başlangıcı olan 19 Mayıs 1919'un 88.yıl dönümünü " de kutlayarak,"Bizler,geleceğe güvenle bakabiliyorsak,bunu Yüce Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'e ve onun kazanımlarına borçluyuz"ifadesini kullandı.
KAYNAK : YENİÇAĞ GAZETESİ 19 MAYIS 2007


NAPAN BE GARDAŞ ?

Alanya Gazeteciler Cemiyeti mensubu olarak gerek Yeni Alanya Gazetesi'nde yazmış olduğum yazılarda olsun,gerekse irtibat merkezi Stuttgart'ta yer alan MİM HABER Ulusal Haber Dergisi'nde çıkan yazılarımda ve naçizane KIRMIZI-BEYAZ adlı rengimizi temsil eden bu blogda aşağı yukarı tüm değindiğimiz konular dönüp dolaşıp Türkiye'mizin milli menfaatlerine gelmektedir.
Geçen gün özellikle koyduğum ofis fotoğrafımda yer alan KKTC bayrağımızla ilgili geçen bir diyaloğu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ziyaretimize gelen bir vatandaşımız çayını içerken gözü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı'na takıldı ve merakla "Sabih Ağabey sorması ayıp Kızılay ile ne irtibatın var ki Kızılay'ın bayrağını buraya koymuşsun? " dedi.
Güler misin ağlar mısın?Yoksa vaatandaşın cahilliğine kızar mısın?
Size bir şey söyleyeyim mi kızmamız gereken bizleriz.demek ki aydın kesim olarak adlandırılan biz gazeteciler yeterince Kıbrıs davamızı anlatamamışız.Neden Genel Kurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı gibi makamlarımızda da dahil olmak üzere bu sancağı taşıdığımızı ifade edememişiz.lütfen öz eleştiri yapalım.
Bugün koskoca Denktaş'ın Ali Cengiz oyunları ile adadan uzaklaştırılmasına ses çıkaramamışız.Yeni yetişen KKTC gençliğine kültür turları düzenleyerek TC ile kaynaşmasını sağlama ortamını yazılarımızda dile getirerek ve gerekli kamuoyu oluşturarak sağlayamamışız.
Kıbrıs Davamıza çok büyük emeği geçen Sn. Mümtaz Soysal'a bunak muamelesi,eski kafalı muamelesi yapılmasına izin vermişiz.
İnsan kahroluyor.Dökülen o kadar kan ve göz yaşı boşuna mıydı?Bu ada bizim için AB yolculuğunda denize bırakılacak bir safra mı?"Her şey Vatan için" söylemi yerini "Her şey para ve AB için"e mi bıraktı?
İşte bu soruları ve yanıtlarını zaman zaman sizlerle bu köşelerden paylaşmaya çalışıyorum.
Unutmamanızı istiyorum.KKTC'nin TC toprağından hiçbir farkı yoktur,olmamıştır ve olmayacaktır.Hükümetler gelip geçicidir.Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir resmi politikası vardır ve KKTC bizim olmazsa olmazımızdır.
Saygı ve Sevgilerimle
SABİH SAMUR

POTOMYA - GÜNEYSU

Gönderen SABİH SAMUR | 4:29 ÖS | | 5 yorum »





POTOMYA



Siz Potomya'yı bilir misiniz? Nereden bileceksiniz Karadeniz'in bu şirin
kasabasını..
Ama Karadenizliler iyi bilir, Potomyayı ve öyküsünü..
Biri var ki; O Potomya yı herkesten daha iyi bilir, bilirdi:
Mustafa Kemal Atatürk.
Cumhuriyetin ilk yılları.. Devrimler peşi sıra geliyor,şapka devrimi
henüz uygulamaya konmuş...
Hilafetciler durumdan rahatsız.
Derken Şeyh Sait Doğu'da hilafet kisvesi altında bilinen Kürt isyanını
baslatıyor.
Vatan topraginin hiç bir köşesinden destek bulamazken, Potomya'da bir
sivri zekalı halkı örgütleyip " hilafet isterik" diye şeyh Sait
isyanına destek veriyor.
Atatürk , önceleri bunları ciddiye almiyor.
Ancak "Cumhuriyet istemezuk,devrimleri tanimazuk" diye sesleri
yukselmeye baslayinca duruma el koymak mecburiyeti doguyor.
Donanmanin " Hamidiye" gemisini Potomyasahillerine gonderiyor.
Hamidiye , Potomyayı kuru-sıkı bombalamaya baslayınca isyanci halk cil
yavrusu gibi kacismaya basliyor..
Hamidiye susmuyor..
Taa ki Potomyalılar sahilde saf tutarak Hamidiye gemisine secde edip
hep bir ağızdan;
"Atma Hamidiye atma... şapka da giyeceğum, vergi da verecegum " diyene
kadar.
Potomya neresidir, bilir misiniz? Rize'nin şirin ilçesi..
Bugünku adıyla; Güneysu kazası.
Güneysu neresidir bilir misiniz? Recep' in koyu..
Şimdi de "Recep kimdir?" diye soracaksınız..
Söyleyelim; Potomya'nın bugünkü "sivri zekalısı". Hani Cankaya'ya
sulanan..
Kıssadan hisse; Maalesef "Potomya'nın sivri zekalısı" milyonların
demokratik sesinden degil, Hamidiyenin sesinden anlıyor.




Kaynak : E-Posta yoluyla Sn. Ali AKBAY




KÜÇÜMSEDİĞİMİZ İRAN

Gönderen SABİH SAMUR | 12:18 ÖS | | 0 yorum »


İran otomobili "Samand" ay sonunda piyasada

Her türlü donanımların mevcut olduğu araçlar 16.900 ile 19.900 YTL arası fiyatlarla satılacak


İran`ın Khodro Company (IKCO) firması tarafından üretilen "Samand" marka otomobillerin, Türkiye`de satışına sunulmasına yönelik gerekli izinlerin alındığı bildirildi.
"Samand"ın Türkiye Distribütörü MYS Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Seskır yaptığı açıklamada, geçen yıl mart ayında Türkiye pazarına girmesi planlanan "Samand"ın ithalatının, gereken izinlerin çıkmaması nedeniyle bir türlü gerçekleştirilemediğini söyledi.
İki ülke yetkilileri arasında yaklaşık bir yıldır süren görüşmelerin artık sonuçlandığını anlatan Seskır, "Uzun süren görüşmeler sonucu Dış Ticaret Müsteşarlığından gerekli izinler alındı. Müsteşarlık, izinlerin verildiğine dair gerekli belgeleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığına gönderdi. Artık `Samand`ların Türkiye`de satışına yönelik hiçbir sorun kalmadı" dedi.
Seskır, anlaşmanın hemen ardından 3 bin araç siparişi verdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:"İran otomobillerinin Türkiye`de satışına bu ay sonundan itibaren başlıyoruz. Biz her türlü hazırlığımızı yapmıştık. `Samand` ve `Samand LX` modelleri ay sonundan itibaren Türkiye`de olacak.
Şimdiden yoğun bir taleple karşı karşıyayız. Araçlarımızın 45 ilde satışlarına başlanacak. ABS fren sistemi, hava yastığı, klima, merkezi kilit gibi her türlü donanımların mevcut olduğu araçlar 16 bin 900 ile 19 bin 900 YTL arası fiyatlarla satılacak. Şimdiden hayırlı olmasını diliyorum."






Bu bir reklam değildir.Kırmızı-Beyaz'da zaten reklam alınmamaktadır.Burada tarafımdan verilmek istenen mesaj bugün için montaj ülkesi haline getirilen Türkiye'de kendi markamızı üretme durumumuz dahi artık gündemde yoktur.Bugün demokrasiye darbe vurdu dediğimiz TSK bile içimizdeki bastırılmış duyguları 1960 ihtilali döneminde "Devrim" isimli markayı prototip olarak üreterek ortaya çıkarmıştır.

Sonrası malum.Birkaç denemeden sonra birileri bize bırak kendi adını yap bizim adımızı demişlerdir.

Sadece irticai boyutta dilimize sakız ettiğimiz İran'ı son dönemde göstermiş olduğu kendi içindeki gerçek ülke milliyetçiliği bağlamında tebrik ediyorum.

Umarım anlayan anlar.


Saygılarımla


Sabih Samur


o1 Mayıs 2007 akşamı TRT 1 ' de ki Enine Boyuna adlı proğram bana seneler öncesi Ahmet Özal ile yapılan aynı formatlı bir söyleşiyi hatırlattı.Orada da canlı yayın olmasına rağmen sorular önceden hazırlanmış havası vardı burada da aynısı.
Bence yayındaki en can alıcı ve bir o kadar önemli cümle "Ben T.C.'nin Dış İşleri Bakanıyım.Bana güvenilmeyecekte kime güvenilecek?"Muhteşem zeki bir soru!
Aynı zekilikte ve dürüstlükte de şu ana kadar ki çizgisi ve yaşam görüşünün de arkasında durmalı veya durabilmeliydi.Olmadı,yumuşak geçişler yaparak sonraki sorulara geçildi.
Ve sabah uyandığımızda Başbakanın beklenen açıklamalarına muhatap kaldık.
İster istemez insanın aklına Tayyip Erdoğan'ın dahiyane bir fikir ile medyanın önüne yem olarak Abdullah Gül'ü attığı ve tüm bu gelişmelerden sonra halk oylamasına giderek ve bizzat aday olarak Cumhurbaşkanlığı makamına halkın oylarıyla gelmeyi hedeflediği geliyor!
Gül'ü ve Babacan'ı izlemeye devam edelim.
Sanırım Erdoğan iyi bir satranç oyuncusu.
Bakalım oyunun sonu ne olacak?
Sabih Samur



Ankara, 17 Nisan 2007

Sayın Yalçın BAYER

68 yaşında ve 1948 yılından bu yana aynı gazeteyi, Hürriyet’i okuyan, Atatürk milliyetçisi, eğitimli bir Türk okuruyum. Bazı yazarların ve onların düşünceleri, Türk halkına yaptıkları telkinler, ABD, İsrail, AB ve Hükümet yandaşı tavırları, bu yönde halk üzerindeki etkileri yüzünden (örneğin, Ertuğrul ÖZKÖK, Ahmet HAKAN, Cüneyt ÜLSEVER gibi) artık bu tiryakilikten kurtulmaya karar verdim. Hele ki Tandoğan Mitingi gibi, 2007 Yılına damgasını vuran tertemiz, saygın ve yurtsever halk eylemine dil uzatılması sabrımı taşıran, bir taraflı davranış oldu. 40 yıldır tiryakisi olduğum sigarayı da zararlarını görünce, yedi yıl önce böyle bırakmıştım. Hürriyet’i de; artık ruh sağlığıma zarar verdiğinden bırakıyorum. Bundan böyle Pazar günleri, 1.170.000 değil 1.169.999 luk bir satış yapabilecekler. Bir müşterileri (tabii evimdeki diğer kişiler de) eksilmiş olacak. Ne yazık ki, Aydın DOĞAN hafta içi 35, Hafta sonları 50 Yeni Kuruş eksik kazanacak. Umarım iflasına neden olmayız.

Türkçemize verilen zararlar, halkımızı İngilizce sözcükleri kullanmaya özendirmek, kendisi kullanmak, bir Türk gazetesine yakışır mı? (LOOK adlı ekinizi anımsamanız bile yeterli olur) Ülke elden gidiyorken, din devletine dönüşüyorken, bütün kaleleri birer birer şeriatçıların, imamların eline geçiyorken, halâ bir takım çevrelere şirin görünme, koşulsuz destekleme eylemleri bir ülkenin en büyük gazetesine yaraşır mı? Türkiye Türklerindir diye başlık atıp, aksi uygulanır mı? Yanıtlarını size bırakıyorum. Aydın DOĞAN’ın velinimeti farklı bir kaynak olabilir. Ama ilkeli yazarların, velinimetleri patronları da olsa (aslında halktır) Ülkeleri ve Halklarından yana tavır almaları gerekir diye düşünüyorum.

Ertuğrul ÖZKÖK ve Cüneyt ÜLSEVER’in ABD vatandaşlıkları (çift pasaport) var mı? bilmiyorum. Ahmet HAKAN’ın İmamhatipli olduğunu bilsem de bir tarikati var mı? Varsa hangi tarikatin üyesidir bilmiyorum. O’nun, Bülent ARINÇ’ın Müslüman Cumhurbaşkanı anlayışına desteğini, (Sanki Sayın Ahmet Necdet SEZER Müslüman değilmiş gibi) din devleti oluşturma emeli taşıdığı düşünülen bu Hükümeti, her ne pahasına olursa olsun, desteklemesini anlamak olası. Ama neden, Vakit, Zaman, Yeni Şafak Nokta v.s. gibi meşrebine uygun gazete ve dergilerde çalışmıyor anlayabilmiş değilim. Benim gazetemde bu insanların işi nedir? Okurları çay ve simitle karınlarını doyurmaya çalışırken, eski solculuğundan söz ede ede, öğle yemeğini Paris’te bilmem nerede, Domperignon, Cabarnet şarabı içerek, yediği istiridyeyi anlatanlara, kendisini aristokrat veya kral soyundan sananlara daha fala tahammül etmek oldukça zor. Bazı insanları uzmanların, kişilik, ruh ve beyin yapıları yönünden derinliğine incelemesinin, Tıp eğitimi için çok yararlı olabileceği kanısındayım. Böylelerinin Türk olmamaları olası mıdır? Gerçekten bazı endişeler duyulması, Bana çok doğru görünmekte.

Bir milyondan fazla insanın katıldığı Cumhuriyet Mitingini aşağılamaya çalışmak, amacını saptırmak, kendisini toplumun çok üstünde görerek ahkâm kesmek büyük yazarların şiarı değildir. Örneğin Yalçın DOĞAN’ın Oktay EKŞİ’nin ve rahmetli Abdi İPEKÇİ’nin, böyle bir yazılarına hiç rastlamadım. Daima efendi, daima mütevazı oldular. Onlara ve Size müteşekkirim. Hürriyeti sırtında taşıyan, Bekir COŞKUN, Emin ÇÖLAŞAN, Oktay EKŞİ, Yalçın BAYER, Doğan HIZLAN, Şükrü KIZILOT, Yalçın DOĞAN gibi değerli yazarlardan ayrılmak zor olacak ama, ne yapalım ki, her şeyin bir sonu vardır. Bağrımıza taş basma pahasına, hoşça kalın diyeceğiz. Tıpkı sigara gibi, sizlerin tiryakiliğini de bırakıyorum. Türk basını Hürriyet’ten, Medyası da Aydın DOĞAN grubundan ibaret değil ya. Herkes daima yeni tiryakilikler edinebilir. Daha küçük tirajlı bir gazete okuyabilir, Kanal TÜRK’ü izleriz. Ama, ruh sağlığımızı koruruz. Buna mecburuz. Atatürk çizgisinden sapan, Gençliğe Hitabeyi, Bursa Nutkunu yayınlamayan, BOP için, Ilımlı İslam için çabalayan, Vatan topraklarımızı, ortak endüstriyel, ve finansal kuruluşlarımızı yabancılara peşkeş çekenlere övgüler yazılmasına izin veren yayın kuruluşları, daima terk edilmeye mahkûm olacaklar diye düşünmekteyim. Tandoğan Alanı’ndaki Cumhuriyete Sahip Çıkma Mitingi’ne, olanaklarını zorlayarak katılan bir milyonu aşkın Türk Evladı var oldukça, bunun böyle olacağına inanmak yanlış olmayacaktır. Çünkü onlar inanılmaz bir sağduyu ile hareket ettiler. Bu sağduyuyu Hürriyet ve benzeri gazetelerle yayın kuruluşları maalesef gösteremediler.

Sayın Yalçın BAYER, Sizi özleyeceğim. Bir sevgi insanının, bir diğer sevgi insanından ayrılması zor ama, elveda demek zorundayım. Bildiğiniz gibi, elveda, Allahaısmarladık değildir. Allahaısmarladık, tekrar buluşmak üzere ayrılmaktır. Elveda, ebedi ayrılığı anlatır. Üzgünüm ama böyle söylemek zorundayım. Şayet Atatürk Çizgisinde bir başka gazeteye (varsa) geçerseniz tabii ki, Sizin yazılarınızı okumaya döneriz. Bu yazıyı Hürriyet’te yazılarını okumaktan zevk aldığım yazarların hepsine göndereceğim. Ayrıca internette üyesi olduğum iletişim öbeklerine de göndereceğim. Benim görüş ve düşüncelerime katılanlar, mutlaka sizlere benzer yazılar yazacaktır. Lütfen Aydın DOĞAN’a iletin. Sevgiyle kalınız. Sevgi ve saygılarımla, Metin İMİR metinimir@yahoo.com
SABİH SAMUR YORUMU :
Doğru söze ne denir?Bu mektubun altına imzamı atıyorum.Elveda Hürriyet Gazetesi,Elveda Aydın Doğan.


ULUSAL BASINA DESTEK OLALIM




YENİ ÇAĞ GAZETESİ'Nİ OKUMA KAMPANYASI!

İşçi Partisi, ABD ve AB güdümlü, satılmış medyaya karşı ULUSAL BASINA DESTEK KAMPANYASI açtı. Bu kapsamda yurttaşlar, günlük gazeteler içinde ABD emperyalizmine karşı vatan savunması hattında doğru bir çizgi izleyen Yeni Çağ Gazetesini desteklemeye çağırıldı.İşçi Partisi Genel Sekreteri Av. Nusret Senem tarafından İl Örgütlerine gönderilen genelgede "Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik politikalarımızı en doğru ve etkili şekilde değerlendiren yayın organı Yeniçağ Gazetesi’dir. Bu gazetenin uzun zamandan bu yana Partimizin önderlik ettiği 'Ermeni Soykırımı Yalanı'na karşı mücadelede de etkili bir yayın çizgisi izlediği bilinmektedir. Partili arkadaşlarımızı ve dostlarımızı Yeni Çağ Gazetesi'ni almaları için teşvik etmeliyiz." denildi.

KAYNAK : İşçi Partisi Web Sitesi


GÖRMEDEN SEVMEK, KONUŞMADAN SAYGI DUYMAK ve DİNÇ AKAL


Mehmet Akif Ersoy,Ziya Gökalp,Mümtaz Soysal ve ya yine çok sevdiğim Sait Faik Abasıyanık… Düşününce ilk aklıma gelen isimler.Tanışma şansımın olmadığı ve olamayacağı (Sn.Mümtaz Hoca hariç) bu isim ve temsil ettiği fikir,kişilikleri bilmem anlatmaya gerek var mı?
Mehmet Akif,kış günü ceket ile dolaşan palto alacak parası dahi olmayan ama yüreğindeki vatan sevgisi ile Türkiye’yi Türkiye yapan kilometre taşlarından bir nefer.
Ziya Gökalp,büyük düşünce adamı,şair
VATAN
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın.
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur,
Küçük,büyük herkes bilir buyruğunu hudanın…
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkûre bir, lisan, âdet,din birdir…
Mebusanı temiz, orda “Boşo”ların sözü yok,
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
Sanatına yol gösteren ilimle fen Türkündür.
Hırfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar,vapur,tren Türkündür;
Ey Türk oğlu,işte senin orasıdır vatanın!
Yeni Hayat’ta yayımlanan bu şiirle ne güzel mesaj vermiş Ziya Gökalp vatanı olduğunu zanneden vatansızlara.
Okumaktan müthiş zevk aldığım ve huzur bulduğum Sait Faik ise anlatılmaz,okunarak yaşanır.
Mümtaz Soysal, Kıbrıs’a bedeli “pahalı” bir macera ya da bir “kambur” gibi değil,Türk dış politikasına anlam ve onur katan “değerli bir unsur olarak bakan ,Milletvekilliği ve Dışişleri
Bakanlığı yapmış dava adamı.
Bu değerli kişilerin hiçbirini göremedim ve doğal olarak konuşma şansına da erişemedim.Gel gör ki konuşmadığın halde düşüncelerine saygı duyabiliyor,görmediğin halde sevgi besleyebiliyorsun.
“Sevgili dost.Yazını geç okudum. Fikirlerin zaten benim için hep sıcacık. C.Başkanı konusunda H.Çetin iyi bir örnek. Kendisini yakından (DPT) tanırım. Ben ise Onur Öymen'i uygun bulurum.Sevgiler”
Dinç Akal
Türkiye’nin bir çok ilinde görüştüğüm,yazıştığım dostum var,Alanya’da da olduğu gibi.Lakin hiç tanışma fırsatım olmadığı,sesini dahi duymadığım ama dostum olduğunu bildiğim saygı ve sevgi duyduğum bir ağabeyim var Alanya’da.Evet Dinç Akal.
Türklüğe ve Türkçe’ye katkılarından ve en önemlisi dostluğundan dolayı teşekkürler Dinç Ağabey.

Sabih Samur

NEDEN BABA ?

Gönderen SABİH SAMUR | 3:34 ÖS | , , , | 0 yorum »

NEDEN BABA ?

Yazının sonundaki soruya cevap vermek durumunda kaldığınızda gerçekten ölmek istemiyecekmisiniz?
"Neden Baba?"
Çocuklarınız yarın böyle mi yaşasın?
..Yıl 2030,kızım 18,ben 47 yaşındayım...
"Baba bizim bayrağımızda sizin zamanınızda Ay-yıldız varmış neden şimdi haç işareti ve anlamını bilmediğim renkler var? 2 arkadaş okulda tavan arasında eski bir atlas bulmuştuk, o atlasta gördük daha önce Edirne'den Kars'a kadar Türkiye toprağı imiş, şimdi neden o haritanın 1/5'ine Türkiye diyoruz? Eskiden her mahallede 1–2 cami varken, şimdi neden her ilde bir cami var, dedem bahsetmişti daha önce ezan denen bir şey varmış, günde 5 defa camilerden okunurmuş şimdi bu çan sesleri ne baba? Filistinlilerin zamanında topraklarını parça parça satarak İsrail'in kurulmasına sebep olduklarını hiç mi bir yerde okumadınız da, toprakları mızı sattırıp şimdi bu ufacık alana bizi hapsettiniz. Siz atalarınızdan böyle mi aldınız bu toprakları, emaneti böyle mi korudunuz. Günden güne topraklarımız satılırken siz uyuyor muydunuz baba? Baba küçükken herkesin beni Aybüke diye çağırdığını hatırlar gibiyim şimdi neden bana Angel diyorlar, beni kulağıma Angel ismini ezanla sen mi söyledin? Bizim evin önünden tanklarla geçen Amerikan, Ingiliz, Fransiz askerleri kim baba? Hergün bize hakaret ederek ve sizi her gördükleri yerde coplayarak demokrasi! mi getirdiler baba? Bize okulda demokrasinin tanımını daha farklı öğretiler sanki Elime geçen gün bir kitapgeçti baba, senin gençliğinden kalan. Biz Ankara'ya taşınmazdan önce memleketimizin ismi Gaziantep'miş ve 6317 şehit vererek "Gazi" lik ünvanını kazanmış. Neden şimdi oraya kürdistan diyorlar baba. Baba hani sizlere kürtlerle Türkler kardeştir demişler, peki kardeşlerim neden bizi öldürüp ülkemizde ayrı devlet kurdular. Baba o kitapta Atatürk diye birinden de bahsetmişti. O her kimse 1933'te Bursa'da bir nutuk vermiş, ben şimdi bile ne kastettiğini anlayabiliyorken, sizin gençliğiniz bu kadar mı cahildi de o uyarıları dikkate almadınız. Şimdiki kürdistan toprağında yer alan Süleymaniye'de askerimizin başına çuval geçirmişler ve sen o dönemde gençtin, hiç mi kanın donmadı baba. Neden hesap sormadınız bunları görmezden gelen yöneticilerinize? O az önce bahsettiğim Atatürk size bir hitabe yazmış ve sizi hain yöneticilere ve uşaklara karşı uyarmış ve hitabenin sonunda da "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur." demiş. Baba kanınız o kadar bozuk mu ki ülkemizi bu hale getirenlerin yakasına yapışmadınız. Baba Türkiyeli ne demek, biz Türk çocuğu değil miyiz, soyumuz belli değil mi bizim, o kitapta okumuştum "Ne mutlu Türküm diyene" yazıyordu. Peki, baba ben neden mutlu değilim. Türküm demek suçsa ve kötü bir şeyse siz eskiden neden söylerdiniz. Baba biz Kurtuluş Savaşı denen bir şey yaşamışız, kitaba göre dünyanın gördüğü en şanlı savaşmış ve o savaşta 4 milyon şehit vermişiz. Madem bu vatandan bu kadar kolay vazgeçecektiniz de neden o kadar şehit verdiniz. Hiç mi kitap okumadınız, hiç mi sizi uyaran olmadı, hiç mi göremediniz ülkemizin peşkeş çekildiğini, eğer farkında olduysanız ve duygusuzca evinizde oturduysanız sizin o hainlerden ne farkınız kaldı. Allah'ın huzuruna hangi yüzle çıkacaksınız baba. "Vatan sevgisi imandandır" diye bir hadis varken hadi diyelim ki Türklüğünüzden vazgeçtiniz bari İslam'ın emrine uysaydınız. Senin eski cd'lerden dinledim baba, bizim de bir İstiklal Marşımız varmış, o marşı yalnızca körü körüne ezberlediniz mi? Atalarımız sizi her fırsatta uyarmış, demiş ki "Ey Türk titre ve kendine dön."Baba ne zaman titreyeceksiniz, Ankara'yı da kaybettikten sonra mı? Bundan 13 yıl önce titremediyseniz eğer artık hiç bir şey titretemez sizi. Baba sen son bağımsız olan Türkiye Cumhuriyetini gördün."Ya devlet başa,ya kuzgun leşe" diyebilecek bir Hasan Tahsin,bir Şehit Şahin,bir Sütçü İmam yok muydu aranızda?Yazıklar olsun baba sizin gençliğinize! Bu günleri göreceğime hiç doğmasaydım baba. Türklüğünüzden utanmadınız hiç olmazsa insanlığınızdan utansaydınız baba. Bu vatan göz göre göre altınızdan kayarken hiç olmazsa ŞEREFİNİZLE ÖLEMEDİNİZ Mİ?"
- Allah, din, bayrak, vatan ve Atatürk sevgisi kalptendir. Bu değerler siyaset ile ölçülemez. SİYASET ÜSTÜDÜR