Bugün Özerklik ilan edilecek dendi Diyarbakır'da.
"E biz de boş durmayalım, hazırlık yapalım" dedik; giydik tekrar kamuflajları!
Bekliyoruz seni Demirtaş.

Temel Atay


1989 Kışı, Tatvan, Sorgun

Gece 02:30 Mahmut Siğinmiş ve Sabih Samur çalışıyor...
Biz hep çalıştık.
Dün de bugünde.
Allah ömür verirse yarında.


SS1967


Federasyon isteyenlere bakış, duruş ve söylemimiz net:

Cami duvarına işiyorsunuz!

SS1967



26 Aralık 2015, Akademi Yayınları, İstanbul

Aralık ayının son icraatlarından biri gerçekleşti.
Şubat 2016 da çıkacak olan kitabımız için "Hayırlı Olsun" dedik.
Ve tarihe fotoğraf ile bir iz bıraktık.
Kitabımızın, adı ve içeriği İ.K.K. kapsamında şu an için uhdemizde :)
Paylaşmadığımız için affola.


Sevgiler, saygılar...

Sabih Samur

Osmanlıcılık Söylemi altında Arapçılık oynamaktan vazgeçmenin
zamanı gelmedi mi?
Aslen TÜRK olduğumuzu ne zaman hatırlayacağız?
"Aslında Türküm ama..."
"Ama" ve "Fakat" sız günler dileklerimle.

Ne mutlu Türküm DİYEBİLENLERE

Sabih Samur

Dip Not: Müslüman olmak başka Arapseverlik başka.
Elhamdülillah Müslümanız.


Sabih Samur, 25 Aralık 2015, Türkiye



26 Aralık'ta Diyarbakır'da "ÖZERKLİK" kararı alıp uygulayacağız!
Selahattin Demirtaş

Bizler öngörüldüğü şekli ile Şİİ & SÜNNİ Savaşına doğru sevk edilirken
Demirtaş denen Bebek Yüzlü Çocuk kendi inancı gereği el ele tutuşmuş
kendinden emin CHP'nin başına nasıl geçerim planları yapıyor.
Bizler ne yapıyoruz?
Diriliyoruz, Osmanlı oluyoruz.
Türk olmadığımızı Ümmetçilik söylemi ile deklare ederek Türklüğü içselleştirmek yerine basite indirgeyerek, aşağılayarak orgazm oluyoruz.
Nasılsa Osmanlıyız; çıkar bir Ertuğrul, Osman filan kurarız bir Beylik daha.
Nasılsa Anıtkabir'in bulunduğu alan müsait ve henüz oralarda Özerklik filan de isteyen yok. Yıkarız orayı kurarız Obamızı.
Neyse kolay gelsin hayırlı Dirilişler...
Sana da kolay gelsin Demirtaş.
Haftaya Cumartesi çok şeylere gebe senin ve sana inanıp arkanda yürüyecekler için!
" Em di rengen keskesore de bicivin "


Sabih Samur, 19 Aralık 2015, TÜRKİYE


Bizler "Türküm" dedikten sonra "ama", "fakat" diye cümleye devam etmeyiz!
Kökenin, İnancın ne olursa olsun TÜRKLÜK seni korumak ve kollamak için yeterlidir. Yeter ki Türküm de ve bu aziz vatan için bir şeyler üret, çabala.

Bu fotoğraf ve söylemden rahatsız olan arkadaşlar hiç rahatsız olmayın sizler de bu memleketin çocuğusunuz; sizi de korumak ve kollamak görev alanımız.

Sabih Samur

E Hadi Tükür Artık!

Gönderen Samur Medya | 12:11 ÖS | , , | 0 yorum »

Bizi tükürüğü ile boğacak olan Yavşak!
2 Tuğgeneral ve şimdilik 10.000 Asker ile bölgedeyiz.
E hadi Tükür artık.

Sabih Samur, 17 Aralık 2015




Kaynak: https://www.facebook.com/Tsk06/photos/a.187884877893660.52866.184319921583489/1147862578562547/?type=3&theater 



Hani siz Fransa Bayrağı koyarken Hümanist oldunuz ya...
Le Monde de bu görseli basarak mutlu olmuş.
Adres gösterilen ve koyulan neresi sizce?
Size de Günaydın Hümanist takılan Sığ Kardeşler

SORU

Kitap Fuarını ziyaret etmek neden ücretli?


Yorumlar
 İlkan Ertuğ Bence Caydırıcı olsun ve Kitap alınıp okunmasın diye.

 TC Hülya Özışık Ayyıldız zengin milletiz biz para vermeden bir yere gidemeyiz yakışmaz.

 Aynur Gülgör Neden mi ?Okumak en büyük sanattır değerdir. kıymetli şeyleri görmek bedel ister ve bunun değerini ancak anlayanlar verir de ondan

 Yasemin Nasır Erbek Hem de okuma oranının az olduğu bir ülkede!!!

 Faruk Mekin Girişmen ...T.S.E.K..YE UYGUNDUR....HEHEHE...DUR HELE DAHA ANA CADDELERDE GEZMEYE DE PARA ALACAKLAR...PARKLARA DA..

 Bulent Altınoluk O PARALARLA KİTAP ALMAK İÇİN :)

 Nasuh Özer Okumayi cok sevdigimiz için nasil olsa ucretlide olsa katiliriz.

 Emel Yalçin Zor elde edilsin diyemi....bıktırmak içinmi...ama kitap sever bikmaz....

 Huseyin Alav Halkın bilgilenmesi tehlikelidir


Memleketin sorunu sorunumuz, mutluluğu sevincimizdir.

Kod Adı TC Platformu


Bir Toplum, Toplum Bilincini Unuttuğu An Tepkisiz Kalır!
Özellikle, 10 Kasım münasebetiyle Atatürk’e yapılan sözlü hakaretler; bana göre tepkimizi ölçmek için ortaya bilhassa atılmış bir hakaretti.
Acaba ne kadar etkilenecekler de ne kadar tepki verecekler adına bir sınama idi.
Tepki deyince aklıma İngiltere’de olmuş bir olay geldi:
Ağzına kadar hınca hınç dolmuş bir bir konser salonunda, ünlü bir piyano virtüözünü izlemek üzere tüm seyirciler yerini alır.
Virtüöz sahneye çıkar, konserine başlamak için piyanonun başına geçer.
Fakat piyanonun tuşlarına basıyormuş gibi görünüp aslında piyanoya hiç dokunmuyordu.
Sadece çalıyormuş gibi, elini kolunu kafasını oynatır. Seyirciler, 15 dakika izledikten sonra birbirlerinin gözlerine “N’oluyor!" der gibi bakar ama yine ortaya tek bir insan çıkıpta: “Biz buraya gercek konser izlemek için geldik ve bunun için para ödedik.” diye hakkını arayan bir tepki gösteremez.
Sanatçının bu sessiz konseri, tam iki saat böyle devam eder, izleyiciler de tam iki saat boyunca öküzün trene bakar gibi sakin sakin izler.
Sonra virtüoz, konserini bitirmiş edasıyla oturduğu yerden kalkıp, seyircileri selamlar.
Ardından seyircilerden büyük bir alkış kopar.
Sanki gerçek bir konserden büyük bir haz alıp, mest olmuşlar gibi beş dakika daha coşkuyla alkışlamaya devam ederler...
Ertesi gün İngiltere’deki bütün gazeteler bu olayı yazar, eleştirir ama kimse ne olduğunu hala bilemez.
Kamuoyu büyük bir yankı uyandıran bu olayı anlayan tek bir insan yoktur.
Merak hat safhalara varır ve en sonunda, önde gelen televizyon kanallarından biri, hadisenin aslını öğrenmek için piyanist ile röportaj yapmaya gider.
Spikerin sorduğu “Neden?”sorusuna karşılık, piyanist sanatçı şu sözleri söyler” -“Sadece insanların tepkisizliğini ölçmek istedim.
Nereye kadar varabileceğini araştırmak istedim.
Meğer bunun bir sınırı yokmuş!” Toplumlar, başlarına gelen olumsuzlukların asıl nedenlerini hiç düşünmeyip, bir gevseklik, bir nemelazımcılıkla karşılarlarsa, yine bu vaziyetten hoşnut elini kolunu bağlayıp yaşamaya devam ederlerse, daha sonra başlarına gelecek olan yıkımların bedelini çok ağır ödemeye mahkumdur.
Haksızlık karşısında susmak suça iştiraktir.

UNUTMA!

"Di" 11.11.2015

http://www.dorukturk.tv/makale/didem-sadeler/bir-toplum-toplum-bilincini-unuttugu-an-tepkisiz-kalir/167.html 



23 Ekim'de yazmıştım bu paragrafı Sabih Samur olarak.
Ve 7 Kasım Diyarbakır. Genel Kurmay Başkanım Akar kamuflajını giymiş
olması gereken bölgede.
Teşekkürler Genel Kurmay Başkanım.


DEVLETİN YÜRÜTECEĞİ SÜREÇ BUDUR
Adı da kendi de hata olan Çözüm Süreci bitmiştir.
"Buzdolabı", Derin Dondurucu söylemleri yanlıştır.
Silahlar da kendiliğinden gelip betona gömülmez.
Yerim dar, "yetkim yok" söylemlerine derhal son verilir.
Genelkurmay Başkanı kamuflajını giyer, TSK'nın başına geçer.
Teröristler inlerinde imha edilir. Silahlar toplanır, TSK envanterine
kaydedilir.
Devletin yürüteceği süreç budur.

http://ss1967.blogspot.com.tr/…/devletin-yurutecegi-surec-b…





Başından sonuna kadar TRT 1'den Canlı olarak Ankara'dan yayımlanan Cumhuriyet Kutlamasını izledim.
Tam 13 yılın ardından böyle bir kutlama; açıkça söyleyeyim şaşırdım.
Tören güzel ve bir o kadar manidardı.
Bir tarafta Cumhurbaşkanının söylemlerini temsil eden bölümler diğer tarafta ise cumhuriyetin ve ülkenin TÜRK olduğunu alt ve üst kimlik muhabbetinin yerle bir edildiği en üst düzeyde dile getiriliş.
Ve karşılıklı verilen tüm mesajların ardından son sözü söyleyen SOLOTÜRK!
Ve telsizinden an itibari ile seslenen O Yüzbaşı.
Mesaj çok net:
"BİZ MUSTAFA KEMALİN ASKERLERİZ!"


Bu sözün üzerine tek bir kişiye tek bir söz söylemek düşerdi ve yakışırdı.
T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Ne Mutlu Türküm Diyene!"
demeliydi, diyebilmeliydi.
Olmadı. Kısmet...
Kısmet başka bir 29 Ekim'e.

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı, Türk olan ve Türküm diyebilen her bir fert, Cumhurbaşkanı olarak Cumhuru temsil eden olarak bu söylemi bekliyor.
Ve O söyleyene kadar hep birlikte biz söyleyelim.
Bizler Mustafa Kemal'in Askerleriyiz.
Biz Türküz!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Cumhuriyetimizin 92. Yılı Aziz Türk Milletine kutlu olsun.

Sabih Samur, 29 Ekim 2015, Türkiye

Kaynak: http://www.dorukturk.tv/makale/sabih-samur/bilgilendirme-notu/155.html 


Dün nasıl EGE Ordusunu NATO'ya rağmen kurduysak,
İhtiyaç gördüğümüz ve şartlar gerektirdiği durumda DOĞU Ordusunu da kurarız.
Kurucu İrade ve Kadim Devletin önünde ne iç ne de dış güçler durabilir.

Derin Saygılar

BENİM ADIM BEYAZ TOROS

Merhaba Türkiyem.
Beni tanıyanınız var tanımayanınız var.
O yüzden müsaade edin kendimi tanıtayım.
Ben Türkiye'nin yani senin birliğin, dirliğin ve Bekan için çalıştım.
Benim lastik izi bıraktığım yerlerde kimse şu an ki gibi efelenemedi.
Horozun olmadığı yerlerde horozcuklar olurmuş (şimdiki gibi)...
Benim gezdiğim Şırnak'ta, Diyarbakır'ın Sur Mahallesinde ve de
Mardin'de ve de Hakkari'de kimse hendek kazıp bana kurşun sıkamadı.
Kimse "Ben Özerk oldum artık" demedi. Diyemezdi de!
Devlette devamlılık esastır. Biz böyle aldık devlet terbiyesini.
İsteriz ki icraatlarımız yeni nesillere düzgün anlatılsın.
Bugün dinleniyoruz, bugün izliyoruz.
Devlet terbiyesi ile devletin "çalıştır artık motoru" dediği güne kadar.
Biz Hazırız.
Bu ülkeyi sokakta bulmadık kimseye de böldürecek hal ve durumumuz yok.


Derin Selamlar
Beyaz Toros





MUAVENET AÇIKLAMASI

2 Ekim 2013 tarihinde İstanbul'da Şahlanış Hareketi Lideri Murat Altun ve Arkadaşları tarafından gerçekleştirilen açıklama bu defa da İzmir'de 2 EKİM 2015 CUMA Günü Sn. Celal Öcal tarafından gerçekleştirilecektir.
Ege'de gerçekleşen saldırının yanıtı yine Ege'de verilecektir.


Kamuoyuna saygılarımızla

Sabih Samur



Muavenet Açıklaması
TİVUU.COM|EKLEYEN: TİVUU

Tayyip Erdoğan: Cizre'de öldürülenler sivil değil terörist

Sabih Samur: % 100 katılıyorum.

Devlet mekanizmasını salt Hükümete indirgemek Devleti bilmemektir.
CİZRE; Devletin Kararlılığıdır. Geri adım olamazdı.
Adı konmuş açık bir Ayaklanma/Başkaldırı/İsyan Devlet tarafından bastırılmıştır.
Gerek Yurt dışında beklentisi olanlara gerekse yurt içi ayakçılarına gerekli mesaj verilmiştir.
Dün AK Parti Kongresinde Başbakanın yaptığı "AK parti çarpışıyor" söylemi ise Kongre heyecanı ile söylenmiş olan Devlet Geleneği ile örtüşmeyen ifadedir. Yanlış olmuştur.
Kararlılık AK Partinin tekelinde değildir. 13-14 sene evvel AK Parti yoktu.
Allah uzun ömür versin yarın olur olmaz o da Aziz Türk Milletinin takdiridir.
Velhasıl Cİzre'ye bu kapsamda bakılmalıdır.
"Silahlar sussun, Analar Ağlamasın" konusu değildir Cizre!
Cizre, bizlere " PKK Sizleri tükürüğü ile boğar" diyenlere;
"Allahım bitsin bu kâbus" dedirttiren, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kudretinin küçük bir yansımasının görmelerinin sağlandığı yerdir.
Tanrı Türkü ve Türküm Diyebilen tüm Türk Vatandaşlarını korusun.
Devletimiz ve Milletimiz daim olsun.
Bu arada BBC ve tüm eş dosta da selamlar, verdiğimiz üzüntüden dolayı üzgünüz. smile ifade simgesi


Sabih Samur, 13 Eylül 2015 Pazar, Esenyurt


Sn. Sadettin TANTAN 1 Kasım Seçimi sonunda mutlaka Meclis'te olmalı.
Ülkenin yaşadığı bu zor günlerin onun derin tecrübeleri ile aşılması noktasında; Hükümette Bakan olarak yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Hangi şartlarda ve nasıl bir strateji ile olur o kısım ise işin detayı...

Sabih Samur, 12 Eylül 2015



Doruktürk Merkez

Adalet ve Demokrasi Grubu Başkanı Yusuf Diril'in
12 Eylül BASIN AÇIKLAMASI

12 EYLÜL 2015 VE 1980
Her insanın derin defterinde kayıtları vardır. Benim de var.
12 Eylül bir çok yönden ve bir çok bakış açısı ile değerlendirilebilir.
Kimi Demokrat tanımını sahiplenmek adına 12 Eylül'ü yapanları
yerden yere vurur.
Kullanır, malzeme yapar. Kimi ise savunur bu defa da "faşist" damgası yer.
Ben ve Dava Arkadaşlarım malumunuz üzere kutlu bir yürüyüşe girdik.
Uzun soluklu bir yürüyüş.
Bizler rengi, bayrağı, misyonu belli olan insanlarız.
Türkiye'mizi tarihi ile yaşanmışlıkları ile kabulleniyor ve sahip çıkıyoruz.
Acısı ile üzüntüsü ile sevinci ile.
12 Eylül'ü ele alıp yargılarken 10 Eylül'ü, 11 Eylül'ü, yaşananları, çözümsüzlüğü her şeyi ele alıyoruz.
Biz desinler diye Demokrat değiliz.
Bizler eğer Rahmetli Menderes ve Dava Arkadaşlarını ziyaret ediyorsak bu nemalanmak anlamında değil.
Demirel'i de, Menderes'i de, Erbakan'ı da, Türkeş'i de, Ecevit'i de ve en önemlisi Mustafa Kemal Atatürk'ü de sahipleniyoruz.
Tüm bu liderler bizlerin yaşanmışlıklarıdır. Ve toplumda izleri vardır.
Kenan Evren'in de bir izi bir misyonu vardır.
Biz dünün kavgalarından puan kapma derdinde değiliz.
Biz bugünün kavgasında ve yarının umut dolu Türkiye'sinin derdindeyiz.
Çözüm üreteceğiz; bir daha sebebi ne olursa olsun 12 Eylüller
yaşanmasın diye.
Dün dünde kalmalı. Yolumuz uzun ve zor.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Ülkemize emeği geçen günahı ile sevabı ile her ferdi rahmet ile anıyorum.
12 Eylüller bir daha yaşanmasın.
Yarının daha güzel olması için bizlere destek vermeniz dileği ile...


En içten saygı ve sevgilerimizle

Yusuf Diril
Adalet ve Demokrasi Grubu Başkanı

Dün sabah Halk TV'de bir program izliyorum. Yayın birden kesildi. Canlı Yayın olarak HDP Selahattin Demirtaş'ın Diyarbakır konuşması başladı. Konuk şokta.
Canlı Yayın bitti programa devam edildi.
Halk TV CHP'nin kalesi.
Nasıl A HABER AK Parti'nin kalesi ise.
Defalarca yazdım. Atatürk'ün kurduğu ama maalesef içinin boşaltıldığı Kürtçü sempatizanı, onlara laf söyletmeyen, kınamayan, dışlamayan bir CHP yönetimi ile karşı karşıyayız.
Onlarca Ulusalcı kanatta CHP'li arkadaşım var. Yıllarca CHP'ye emek vermiş... Şu an hepsi dışlanmış durumda, aday dahi gösterilmiyor.
Hal böyle iken CHP'nin bir an önce Kurucu İradenin oluşturduğu fabrika ayarlarına dönmesini bekliyoruz.
CHP, HDP ile aynı safta gözükmek ve iş birliği yapmak yerine VATAN PARTİSİ'nin "gelin güç birliği yapalım" çağrısına olumlu yanıt vermelidir.
Ve ya şu an yaptığı gibi demokrasi adı altında, medeni ilişkiler adı altında HDP'ye geçmiş olsun ziyaretlerine devam edip birlikte görüntü vermelidir.
Kolay gelsin diyorum.

Sabih Samur 10 Eylül 2015

Süpürme Operasyonu nedeni ile çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı üzgünüz.
Sen rahat ol Demirtaş.
Ortalık tertemiz olana kadar süpürmeye devam!
Biz kim miyiz?
Süpürenler.

PKK Cudi dağı tüneli inşaatını basıp, 30 iş makinesini yakmış.
O halde bizde boş durmayalım bir Barış çağrısı yapalım.
"Hepimiz kardeşiz" diyelim, "akan kan dursun" diyelim.
Basan PKK, Basılan Biz.
Barış Türküsü söyleyen Ezik biz.
Kim hangi türküyü söylüyorsa söylesin.
Bu iş Ezik olmadan gereği gibi çözülecek.
Seve Seve!




Analar Ağlamasın derken?
Bu asla Kürt olmayan Ermeni, İsrailli belki de Hollandalı
olan dostumuzun anası ağlamasın değil mi?
Bunları yere yatırıp fırçalayan Komutanın anası ağlasın.
Yetmez, hakkında soruşturma, kovuşturma açılsın.
Yüzünü göremiyorum ama dini bütün, nur yüzlü bir kardeşimize benziyor.
Hepimiz kardeşiz ya...

Mart 2008'de yazmıştık top mermisinin üzerine bu yazıyı.
Bebek yüzlü Demirtaş, Küfürbaz Osman Baydemir, İmralı'daki Paket ve bilumum HDP/PKK Saz Heyeti, bu mermi var ya?
Anladın sen onu.
Kimle görüşürseniz, kimi arkanıza alırsanız alın Türk bir defa ayağa kalktı.
Durdurana helal olsun.
Kara Harekatı 7 sene sonra kaldığı yerden devam edecek!
Bu yazı boşuna yazılmadı.
Kandil Dağı'nın yeni adı Ateş Dağı'dır.
Geçilmez denen vadilerin geçildiği, girilmez denen mağaraların girildiği.


Derin Selamlar

Sabih Samur, 9 Ağustos 2015, Türkiye


.
* OSMANLI '' AÇILIM '' YAPTIĞI HER
YERİ KAYBETTİ.
(ARŞİV)
Yazıyı mutlaka okuyun , bugün Güneydoğu'da oynan oyunu gözler önüne sermektedir.
''Girit '' yerine ''Güneydoğu'yu '' koyun ve yaşananların ne kadar tanıdık geldiğini göreceksiniz.
* YIL: 1909 İttihat ve Terakki mensubu Edirne mebusu Haşim Bey, ağustos ayında
Girit’te Rumlar tarafından hunharca öldürülen Osman Efendi (Koraşaki) ile Hüseyin Ağa (Subaşaki) adlı iki
Türkün naaşlarını kartpostal yaptırıp devlet erkânına gönderdi.
Mesajı açıktı: Girit elden gidiyor! Osmanlı Devleti ise, dört büyük ülkeye güvenip, açılım yaparak
sorunu çözeceğini umuyordu. Oysa Girit’te daha önce kaç kez açılım yapmıştı…
Kafanız fazla karışmasın; en iyisi olayları baştan yazalım…
Osmanlı ordusu Akdeniz’in en büyük adalarından olan Girit’i 1645-1669 yılları arasında Venediklilerden aldı.
Adanın Müslümanlaştırılması konusunda farklı bir metot uyguladı:
Balkanlarda “şenlendirme” adıyla yaptığı zorunlu iskânı bu kez adada uygulamadı. Fakat zorunlu olmasa
da Girit, Türk göçü aldı. Bu arada Osmanlı, Kapıkulu askerinin evlenme yasağını kaldırdı. Bunlar Rum
kızlarıyla evlendi. Bazı Rumların da din değiştirmesiyle Girit nüfusunda Müslüman sayısı kısa sürede çoğaldı.
Anımsatmalıyım: İhtida eden Rumların bir bölümü, 823-963 yılları arasında adaya egemen olan
Müslüman Araplar idi. Bizans’ın zoruyla Hıristiyan olmuşlardı. Bu gerçeği saklamayanlardan biri de,
Giritli ünlü yazar Nikos Kazancakis (1883-1957) idi. El Greco’ya Mektuplar eserinde Arap soyundan
(Abadyotlardan) geldiğini iftiharla yazdı. Dünyaca ünlü ressam El Greco da (1541-1614) Giritliydi. Neyse…
1700’lü yıllarda ada nüfusunda Rumlar ve Türkler hemen hemen eşitti. Adanın dili Rumca, Arapça,
Türkçe karışımı olan, yerel halkın Giritçe dediği dildi. Bu dil Rumca’ya yakındı. Bunun sebebi, Osmanlı
idaresinin Türkçe’ye gerekli özeni göstermemesiydi. İlginçtir; Girit’te Türk dilinin unutulmamasını
sağlayan Horasan kökenli Bektaşi tekke ve zaviyeleriydi. Türk ve Rumlar arasında yıllar içinde akrabalık sayısı arttı. Et ve tırnak gibi oldular. Ancak ne zaman Osmanlı ekonomisinde duraklama ve gerileme dönemi başladı; Girit’te isyanlar patlak verdi. Bunda, Ortodoksların hamiliğine soyunan Rusya’nın payı büyüktü. 1768’de Çariçe Katerina’nın kışkırtmasıyla, ticari filoya sahip zengin tüccar Yanis Daskoloyanis önderliğinde
Rumlar (Sfakyalılar) ayaklandı. Osmanlı isyanı bastırdı; Daskoloyanis ve arkadaşları idam edildi ama 100 yıldır et ve tırnak gibi yaşayan Rumlar ve Türkler arasında güven kaybı başladı. Ne yazık ki, yaşanılacak sonraki tarihsel süreç adanın bu iki halkını birbirine düşman edecekti. Bunun içsel olduğu gibi dışsal
nedenleri de vardı. Öncelikle, siyasi, sosyal ve ekonomisi altüst olan Avrupa yeniden kuruluyor; yeni
ittifaklar oluşturuluyordu. Bu nedenle 1821’de Mora Yarımadasında başlayıp Girit’e sıçrayan isyan Avrupa’dan çok destek buldu. Bu desteğin siyasi yanı gibi kültürel yanı da vardı; Rönesans’la birlikte Batıda antik Yunan hayranlığı başlamıştı. Rumların camilere, tekkelere, çiftliklere, vakıflara saldırmasını;
Türk köylülerini öldürmesini Avrupa seyretti. Kılı kıpırdamadı. Can güvenlikleri kalmayan köylerdeki
Müslümanlar şehirlere göç etti. Ancak Rumlar şiddeti her geçen gün artırdı. Osmanlı, Mısırdaki Kavalalı
Mehmet Ali Paşadan yardım alarak ayaklanmayı ancak 4 yılda bastırabildi. Cephe savaşları için eğitilen askerler küçük çetecilerle başa çıkmakta zorlanmıştı. İsyanın bastırılması ve Osmanlının Doğu Akdeniz’e tekrar hâkim olma ihtimali, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın hoşuna gitmedi. Bu üç devlet Osmanlıdan  Yunanlılara, Sırbistan ve Romanya’da olduğu gibi prenslik vermesini istedi. Avrupa’da da büyük bir kamuoyu baskısı vardı. Şair Lord Byron, ressam Delacroix, yazar Victor Hugo vs. gibi aydınlar eserlerinde Yunan isyanına destek çıktı. Kuşkusuz mesele sanatçılarla çözülmedi; İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları Mora’daki Navarin Limanındaki 57 Türk gemisini batırıp sekiz bin Mehmetçiki şehit ettiler.
Avrupa Konseyi: Osmanlı şaşkındı; ne yapacağını bilemedi. Çünkü Yeniçeri Ocağını daha yeni tasfiye
edip, Asakir-i Mansure-i Muhammediye teşkilatını kurmuştu. Savaşacak askeri gücü yoktu.
Sonuçta Osmanlı, Yunanistan’ın bağımsızlık talebinden vazgeçmesi ve kendisine her yıl belli miktarda vergi
vermesi karşılığında, Mora Yarımadasında Yunan Prensliği kurulmasını kabul etti. Aradan çok geçmedi. Rusya da Osmanlıya iki yandan saldırdı. Erzurum’u, Edirne’yi aldı. İngiltere ve Fransa, Rusya’nın ilerleyişinden memnun olmadı. Taraflar bir masa etrafında buluştu. Buradan ne karar çıktı dersiniz; Yunanistan’ın bağımsızlığı! Enosis (birleşme) için ilk adım atılmış oldu…
Girit Rumları fırsatı kaçırmadı; Yunanistan’la birleşmek için hemen ayaklandılar. İsyan bu kez çabuk
bastırıldı. Rumlar Avrupa’dan da gerekli desteği bulamadı. Çünkü emperyal devletler, hasta adam
Osmanlıyı nasıl paylaşacakları konusunda henüz hemfikir değillerdi.
Öyle ki, Osmanlı; İngiliz ve Fransızların Avrupa Konseyi’ne alınma sözüyle Rusya’ya savaş açtı.
Ruslar da sıcak denizlere inme hülyasından hiç kopmadı. Giritli Rumların umudu da Rusların bu
hülyasıydı… Her fırsatta ayaklandılar ve her isyanda bir siyasi hak elde ettiler. 
Nasıl mı? Açılımın birinci aşaması: Genel af çıkarıldı.
RUSLAR dindaşları Yunanlıları, İngilizlere kaptırmamak için, Çar II. Aleksander’ın yeğeni Grand Düşes
Olga’yı Yunan Kralı Georgios ile evlendirdi. Bu düğünde bir dedikodu çıktı; Ruslar çeyiz olarak
Girit’i Yunanlılara verecekti! Dedikoduya o kadar inanıldı ki, Girit’in fanatik milliyetçi dağlıları
Sfakyalılar, Mihail Korakas önderliğinde ayaklandılar. 16 Ağustos 1866da Selino kazasındaki
Müslümanları kadın çocuk demeden öldürdüler. Osmanlı ordusu çetecilerin peşine düştü. Tam isyanı
bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi.
Teklifleri şuydu: Girit Yunanlılara verilemezdi ancak Osmanlı da Girit Açılımı yapmalıydı.
Nasıl olacaktı bu açılım?
1. İlk şart, askeri harekât hemen durdurulmalıydı.
2. Ayrıca silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.
Tanıdık geliyor mu? Devam edelim:
3. Girit yoksuldu; ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı.
4. İdari reformlar da yapılmalıydı; Padişahın atayacağı valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı.
5. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı.
Osmanlı açılımı kabul etti. Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü.
Müslümanlar, “Bu açılım ne kadar güzelmiş,” demeye başladı.
Açılımın ikinci aşaması: Jandarma yeniden düzenlendi. 
Osmanlı’nın 1878de Ruslara yenilmesi Girit’te yeni bir ayaklanmaya neden oldu.
Olan, köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular.
Osmanlı ordusu yine isyancıların peşine düştü. Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Onların bastırmalarıyla, diğer Osmanlı vilayetlerinden farklı, Girit’e özel imtiyazlar tanındı; yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.
25 Ekim 1878deki bu Halepa Sözleşmesi/Açılımı şöyle olacaktı: 
1. Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.
2. Vilayet genel meclisinde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.
3. Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.
4. Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak; ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe
olabilecekti.
5. Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.
Osmanlı bu açılıma da “Evet” dedi “Yeter ki kardeş kanı dursun,” diyordu. Fotyadi Paşa, Sava Paşa,
Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimleri sırasıyla Girit’e vali atadı. 
Diyeceksiniz Artık bu açılım adaya sükûnet getirmiştir!
Hayır… 
Açılımın üçüncü aşaması:
Avrupa’ya müdahale hakkı 1885-1888de Girit iki ayaklanmaya daha sahne oldu. Fakat, en büyük
isyan 1896da oldu. Artık taraflardan biri asker değildi; Ağride, Kaliveste, Resmoda, Hanyada vd. 250 yıldır
birlikte yaşayan komşular birbirine silah sıkmaya başladı. Girit yanıyordu. Tabii yine beklenen oldu;
İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya olaylara müdahale etti. Asayiş amacıyla savaş gemilerini Girit’e
gönderdiler. Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme/açılım dayattılar. 
1. Girit valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı.
2. Bu Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batıdan silah ve asker yardımı isteyebilecekti.
3. Hemen genel af ilan edilecekti.
4. Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı.
5. Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı.
Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
Başkent İstanbul’un Girit’te açılım yapmaktan başı dönmüştü. Ancak 25 Ağustos 1896 Nizamname / açılımı
Girit’ten kopuşu hızlandırdı. Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile gezip, kimseden korkmadan Türkleri öldürmeye başladı. Bu cinayetler sonucu, Amcaoğlu Hüseyin, Bedeloğlu Mehmet, Bunacuoğlu Selim Ağanın çoban oğlu, Yanatoğlu Halim, Salih Kaziyatoğlu, Güldanoğlu Hüseyin, Muradoğlu Hasan, Osman Korethaki gibi yüzlerce Türk öldürüldü. Resmolu Hüseyin Subaşaki gibi Türkler şehit edildikten sonra,
hıncını alamayan asiler tarafından kafatası bıçak ve sopalarla delik deşik edildi. Türkler korunaksızdı.
Girit’in Hıristiyan valisi, kasten Osmanlıdan asker yardımı istemiyordu; Türklerin Girit’ten gitmesini istiyordu. Girit’te oluk oluk Türk kanı akıyordu. Tek tek öldürmeler kısa zamanda toplu katliamlara neden oldu. Elida,
Ahladina, Nisiya, Balyovici, Sika, Lisinsi, Mulina, İskalavos, Handra, Akriba, Lamnon, Ziru gibi Türk
köyleri yakılıp yıkıldı; Müslüman ahalisi öldürüldü. Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık.
Hanya ve Resmo’da altmış bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu. 
Giritli Müslümanlar, açılım gereği Osmanlının Girit’e asker çıkaramayacağını anlayınca, İran Şahı Muzafferiddin Handan yardım istedi! Sadece Girit’te değil Yanya’daki feryatlara Avrupalının kulağı kapalıydı.
Sonunda Osmanlı, 18 Nisan 1897de Yunanistan’a savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan
ordusunu perişan etti. Türk ordusu Atina’ya girecekken, Rus Çarı II. Nikolay’ın isteği ve İngiltere’nin
baskısıyla II. Abdülhamid Türk ordusunu durdurdu. Yapılan barış görüşmelerinde galip Osmanlı, bırakın bir avuç toprak almayı, savaş tazminatını bile alamadı.Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetti…
Açılımın dördüncü aşaması: 
Girit Özerk/Otonom ilan edildi
Diyeceksiniz ki, Osmanlı ordusu, Yunanlıları yenince Girit’teki Rumlar korkup sinmişlerdir. Ne gezer! En
acıklısı Girit’te yaşandı. Türkler, Rumları kesecek iddiasıyla Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya,
İtalya) adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı! O halde Girit’te Türk askerine gerek
var mıydı? Diyorlardı ki, Osmanlı askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı!
Gülmeyiniz, aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söyleniyor…
1. Avrupa’nın bu kandırmasıyla Türk askeri 1898de Girit’ten çekildi.
2. Ada özerk ilan edildi.
3. Giriti’n kaderi, Avrupalılara bırakıldı. Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini
güvence altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı. Girit’e böylece barış gelecekti. Harika!
4. Tabii bu arada bir şart daha ileri sürüldü: Girit valisini seçme hakkı Osmanlı padişahına bırakıldı. Ancak
istisnai bir durum vardı; büyük devletlerin o valiyi onaylaması gerekiyordu. Yoksa kendileri atama
yapacaklardı.
Ne oldu dersiniz; Osmanlının karşı koymasına rağmen Prens Otto Girit Valisi yapıldı.
Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi.
Rumlar hemen adaya Yunan bayrağı çekti. Hani barış gelecekti; beyaz güvercinler uçacaktı adanın
üzerinde? Osmanlı büyük bir diplomasi başarısıyla (!) bayrağı indirtti. Karşılık olarak, Avrupa
ülkelerinin ve Yunanistan’ın tepkisini çekmemek için, İstanbul’da sahnelenen Girit adlı tiyatro
oyununu sansürledi. Şaka gibi…
Ve sonuç: Toprak Kaybı OSMANLI, Avrupalı dört devletin oyalayıcı sözlerine, teminatlarına ve
“açılım masallar”na hep inandı.
Bunun karşılığında Girit’i kaybetti.

Bu da şöyle oldu: 1910’da Girit Meclisi Yunanistan’la birleşme kararı aldı.
Anadolu’nun birçok yerinde mitingler yapıldı; Türkler, Girit’te savaşmak için gönüllü asker olma
müracaatında bulundu; Yunan malları boykot edildi, gemileri Osmanlı limanlarına sokulmadı;
Osmanlı konuyu Lahey Hakem Mahkemesine götürmek istedi vs. vs.
Bunların pek yaptırımı olmadı. Girit onca açılıma rağmen 1913’te Osmanlının elinden kuş olup uçtu,
gitti! Giden toprağın yüzölçümü 8.336 kilometrekare idi.

Prof. Dr. METE GÜLMEN

AK Parti koalisyon görüşmelerine başlarken bir taraftan da Arınç, Müezzinoğlu gibi Partinin ağır topları vasıtasıyla "Bak Erken Seçime Giderim, Bitersiniz!" söyleminde parmak sallattırılıyor.
Satrançta hamleler...
Kırmızı çizgiler kalkacak. Dün dünde kalacak. Yaşanan yaşandı.
Günahıyla sevabıyla HELALLEŞİLECEK.
"Hırsız, uğursuz" demek yok. Fonda hepimiz kardeşiz türküsü...
Bayram tadında koalisyon görüşmeleri...


Sabih Samur 

Günümüzde savaşlar ovada, göğüs göğüse süngü takarak icra edilmiyor.
Mertlik beklemek, vücut gücü bunların hiçbiri yok.
Aslında düşmanın bile görünür değil. Dost ve müttefik. Aynı safta gözüküyorsun.
Karşında ise bir ve ya bir kaç piyon.
Kandırılmış zavallı kitleler...
Küçücük çıkarları uğruna karakterinden, namusundan, duruşundan, özünden taviz vererek ellerine verilen elma şekerini yalayıp yutarken piyonu olduğu büyük ülkelere tapan zavallı topluluklar.
İşte Türkiye'ye düşman diye sunulan bunlar. Ve diplomasi, devlet yönetimi, gelenek ve görenekler "biz aptal değiliz, asıl düşmanımız bu ülkedir" diye isim vermeye müsaade etmiyor.
Gerçeği görerek bunu diplomatik bir şekilde son dakika dillendirmeye çalışanlar ise öngörülen ve planlanan şekilde Hak'kın rahmetine kavuşuyor.
Menderes son dakikalarda hangi ülke için ne demişti? Alternatifi ne idi?
Turgut Özal Türk Dünyası ile yakınlaştığı ve Büyük Türkiye söylemine girdiği gün aslında kalemi kırılmıştı.
Diğer lokal olayları muavenet, çuval geçirme vb. dillendirmeye bile gerek yok. Ezberlediniz.
Son bir yılda ise gerek Hükümet gerekse Tayyip Erdoğan liderliğinde belki ayar vermek için belki de gerçekten radikal bir dönüş yapmak için B planı şeklinde hamleler yapıldı. Sert görüntülü söylemlerde bulunuldu sözde dost ve müttefike.
Ve her sertliğin peşinden misli ile karşılık bulundu. Bu karşılık gelene kadar da
hepimizin kullandığı sosyal medyada çok inceden, dozaj dozaj bize ayar verildi.
Yavaş yavaş sonrasında dozajı arttırılarak Çin düşmanlığı!
Çin ile diyalog kurması engellenen ve Uygur Türkleri ile ilgili hiç bir şey yapmayan bir Türkiye. Kendi yüz ölçümü sınırları içinden bağırıp çağırmayan sadece Allah'a havale eden bir Türkiye.
Rusya, Çin, Hindistan ve İran'a düşman olması öğütlenen Natocu Türkiye.
Evet tarih tekerrür ediyor. Nato karşıtı subaylarını ve Ege Ordusunu Hükümetinin gözü önünde Fethullah Cemaat Yapılanmasına kırdıran, yok eden bir Türkiye.
T.C. Cumhurbaşkanı ve oluşacak yeni Hükümet bu gerçekle karşı karşıyadır.
Ya her şeyi göze alarak onurlu ve tam bağımsız olarak yoluna devam edecek ya da her diklenmesinde tokat yiyerek, başına çuvalını efendi efendi giyecektir.
Ve bizler Türk Milleti olarak bu oyunu okuduğumuzu, gördüğümüzü, uyanık olduğumuzu vurgulamak adına bu satırları kaleme alıyoruz.
Tezkereye onay vermeyen bizler, bizim adımıza, Teskere öncesinde ve sonrasında atılan, TBMM'nin haberi ve onayı olmayan imza ve taahhütleri
TÜRK MİLLETİ ADINA REDDEDİYOR, KABUL ETMİYORUZ.
Şahısların Yurt dışında gizli toplantılarda atmış oldukları bu imzalar kendilerini bağlar. Bireysel olarak hesabını verirler.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini hiç kimse boyunduruk altına sokamaz.
Arz olunur.
Derin saygılarımla
Sabih Samur, 13 Temmuz 2015, Türkiye




Kendisi de bir çocuk gelin olan Selvi Sertdemir, toplumun kanayan yarası olan Çocuk Gelin konusuna dikkat çekmek için bir ilki gerçekleştirecek: Selvi Sertdemir de Çocuk Gelindi Resim Sergisi
20 Haziran 2015 Cumartesi 17:01

Selvi Sertdemir ile yaptığımız uzun diyaloglar sonucunda DORUKTÜRK olarak gerek TV gerekse Gazete kapsamında bu projeyi destekleyeceğimizi ve elimizden gelen ne ise seve seve yerine getireceğimizi söyledik.
Ne yapmak istiyor Selvi Serdemir?
Selvi Sertdemir henüz 13 yaşında iken evlendirilmiş bir Çocuk Gelin aslında...
Dillendirilmesi zor olan bir konuyu cesur bir şekilde gündeme getiren mert bir kadın.
Projeyi kendi ağzından aktarıyoruz size:
"BU HEPİMİZİN PROJESİ...
Selvi Sertdemir de çocuk Gelindi Sergisi:
Böyle önemli bir konuda daha önce bir Projenin Eksik olduğu düşüncesiyle çocuk gelinleri Resmetmek için harekete geçtim.
Asrın projesi olarak yola çıktım. 13yaşında evlendirilen “Selvi Sertdemir’de çocuk gelindi“ Sergisine katılarak Başka çocuk yaştaki kızlarımızında umutlarının ve geleceklerinin Karartılmasına izin vermiyelim. Çocuk Gelinlere hayır diyelim Sloganıyla bu Projeye destek verelim.Sosyal Sorumluluk Art sanat Ressam Projemin ilki Kıbrısta Başlayıp DiyarBakır,Urfa,Konya ve yurtdışında Danimarka’da devam etmeyi düşünüyorum. Çocuk gelinlere hayır demek için bir Fırçada Senat Sloganıyla KKTC-Lefkoşa’da buluşalım.Başta Eserleriyle Ressamları,Medyayı,Eğitimcileri Politikacıları olmak üzere toplumun her kesiminden bireyleri katılmaya davet ediyorum.Hepimiz birlikte Tuval’da canlı Performans yapalım ve imzamızı atalım, çocuk gelinlere dur demek için."
Evet böyle diyor Ressam Selvi Sertdemir.
Biz de kendisine başarılar diliyor ve konu ile ilgili ilk haberi yaparak ilk adımı atmış oluyoruz.
Hayırlısı...

DORUKTÜRK MERKEZ, KKTC















.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz, her türlü elverişsiz şartlara rağmen milletin iradesinin sandıkta tezahür ettiğini belirterek, 7 Haziran seçiminin AK Parti için sonun başlangıcı olarak olarak göründüğünü söyledi. MHP'nin de kırmızı çizgilerinin olduğunu ifade eden Durmaz, bunlardan birinin de yolsuzluk dosyalarının açılması olduğunu kaydetti.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, partisinin Yozgat İl Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında 7 Haziran seçimlerini değerlendirdi. Türk milletinin, kurgulanan dayatma, karartma ve aldatma mekanizmalarına rağmen hür iradesini sandıkta gösterdiğini ifade eden Durmaz, "Şimdi Türkiye'de yeni bir siyaset tablosu belirmiştir. 7 Haziran milletvekilliği genel seçimlerinin ilk sonucu, hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak bir sayısal çoğunluğa ulaşamamasıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi, yaklaşık 13 yıldır süren tek başına iktidarını kaybetmiştir. AKP için sonun başlangıcı görünmüştür. Türk milleti, kutuplaşma simsarlarını açıkça ikaz etmiştir." dedi.

AK Parti'nin 7 haziran seçimlerinde devletin bütün imkanlarını pervasızca kullandığını söyleyen Durmaz, "7 Haziran seçimlerinde AKP gerilim ve gerginliğe dayalı siyaset anlayışı ile bugün ağır bir yenilgi almıştır. Dahası milli iradeyi karartmaya, demokrasiyi çarpıtmaya dönük her türlü algı operasyonunun tutmayacağı artık net olarak anlaşılmıştır. Şurası inkar edilemeyecek bir gerçektir ki, AKP 7 Haziran seçimlerinde devletin tüm imkanlarını pervasızca kullanmıştır. Devlet kanalı TRT, yandaş medya, AKP'nin siyasi kampanyası için seferber edilmiştir. Valiler AKP'ye çalışmıştır. Hazine kaynakları AKP'nin emrinde ahlaksızca israf edilmiştir. Tüm ülkemizde olduğu gibi özellikle Yozgat'ta seçim çalışmaları boyunca AKP'li eski bakan ve milletvekilleri devletin bütün imkanlarını seferber ederek, hak, hukuk gözetmeksizin çalışma yapmıştır. Buna Yozgat valisi de ön ayak olmuş, kurumlara yazılı talimatlarda bulunarak adeta AKP il başkanı gibi çalışmıştır. Yapmış olduğumuz uyarılar da dikkate alınmamıştır." diye konuştu.

17-25 ARALIK DAHİL NE KADAR YOLSUZLUK DOSYASI VARSA ÜZERİ AÇILACAK

MHP'nin de kırmızı çizgilerinin olduğunu ifade eden Durmaz, şunları kaydetti: "Bizim çizgilerimiz nettir. Birincisi çözüm süreci rafa kalkacak, ikincisi cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilecek, üçüncüsü 17-25 Aralık dahil bundan önce ne kadar yolsuzluk olayı varsa hepsinin üzeri açılacak ve hepsi ile soruşturmalar yeni baştan ele alınacak. Bizim söylediğimiz budur. Bu şartları kabul ediyorlarsa biz elbette bu ülkede birilerinin buradan bir kriz çıkartmasına müsaade etmeyiz. Biz elbette hükümet etme sorumluluğunu sonuna kadar üstleniriz. AKP'nin içerisinde bir grubun kasıtlı olarak diğer partilerin şartlarını kabul etmeyerek 'bakın biz koalisyon yapmak istiyoruz ama bizimle koalisyon yapmaktan, hükümet etmekten kaçıyorlar' şeklinde bir krize sebebiyet verme amacında olduklarını da duyuyoruz. Biz bütün bunların farkında olarak, çok akıllı, sağduyulu bir şekilde bu süreci yöneteceğiz. Yani biz baştan kesin hatlarla 'hayır biz yokuz' demiyoruz. 'Önce diğer seçenekleri deneyin' diyoruz. Nitekim, sayın cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmek şöyle dursun, başka bir partiye nezaketsiz bir şekilde, başka bir partinin içişlerine karışacak şekilde Deniz Baykal'ı çağırıyor olması, özel konuşma yapıyor olması da bizim kuşkularımızı da bizim kırmızı çizgilerimizde ne kadar haklı olduğumuzun teyididir."
HDP'nin olduğu hiçbir yapının içerisine olmalarının söz konusu olmadığını vurgulayan Durmaz, "HDP'nin içerisinde olduğu hiçbir yapıya bizim içeriden, dışarıdan, destek vermemiz söz konusu değildir. HDP ile hiçbir şart altında bir araya gelmemiz de söz konusu değildir." ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Levent Çotuk'tan muazzam bir durum değerlendirmesi (mevcut gelişme ve suçlamaların, yaşanan sürecin önemine binaen)
12 Haziran 2015 Cuma 00:37


Ey benim gönlü sıra dağlardan da büyük güzel yiğit kardeşim.
Sen Türkiyesin.
Sen bu tarihin en şerefli milletin evladısın. Evlad-ı Fatihan'sın.
Yakışanı yapmaktır sana yakışan.
Bak yaklaşıyor, yaklaşmakta olan.
Kimsenin kimseye faydası dokunamayacağı gün gelip çatmadan, babanın oğlundan kaçacağı gün gelmeden, yapılacak çok işimiz var, bilesin.
Öyle ya da böyle; bir şekilde bazı algılara uydun ve bu vesileyle bir tercih yaptın. Tercihin hayırlı olsun. Yarınların mübarek olsun. Fakat bugün aklı selim ile hareket etmek ve makul olmak zorundasın.
Seçim sonuçları açıklanmaya başladığı andan itibaren, gördüğüm manzara içindeki sen, sen değilsin. Ecdadın değil. Sanki garbın hizipleri gibi bir hal almışsın. Bundan hemen vazgeçmelisin.
Tek başına hükümet kurulamıyor diye sevinip zafer naraları atan değil, durumdan vazife çıkaran olmalısın. Kardeşinin göz yaşı ile ferahlayamazsın. Haklı olarak, kutuplaşmadan şikayet ederken, aynı hataya sende düşmemelisin.


Bak ben Saadet Partisiyim. Milletvekili adayı olarak hep anlattım. "Derdimiz oyların bölünmemesi değil, Ülkenin bölünmemesidir" dedim.
Kastettiğim sadece "toprak bölünmesin" değildi. Esasen "İnsanlarımız bölünmesin"i dert ediniyorduk.
Nedir şu gördüklerim?
Öbür taraftan bir diğer kardeşim; seçmeni cezalandırmak ister gibi, sırf karşı düşüncenin tarafı olduğu için, haydi hizmetler dursun da, enflasyon çıksın da, döviz yükselsin, piyasalar yerle bir olsun da, aklınız başınıza gelsin demek de ne demek oluyor?
Bu seni gerçekten mutlu mu edecek?
Neden içgüdüsel davranıyor, oraya buraya saldırma ihtiyacı hissediyorsun?
Hala mı ötekileştiriyorsun senden olmayanı?
Sen misin bu kardeşim?
Neden tanıyamıyorum seni artık? Bu "görün bilmem neyinizi" dili iyi bir dil değildir. Bak ey sevgili, en sevgili, güzeller güzeli, gönlü zengin, yiğit kardeşim.
Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan.
Ben Saadet Partisiyim, Milli Görüş'üm. Buradan sanki ahireti görüyormuş gibi konuşuyorum. Siyonizm İlmek İlmek planlarını işlemeye devam ediyor. Her gün -1 gün olarak düşüyor geleceğinden.
Ne zaman uyanacaksın ey benim canım ciğerim?
Ne zaman, verdikçe artacak olan Sevgi'ni sloganlardan çıkarıp karşında durana sunacaksın?
Ben, O %2 diye dalga geçtiğin, eski kafalı olmakla, bölücü olmakla suçladığın Saadet Partisinin bir neferiyim. Benim sevgim hiçbir baraja takılmaz. Aziz Milletimin kıymetli ve şerefli tüm evlatlarına yeter.
Ben Milli Görüşüm. Bu milletin Makul sesiyim. Hakk'ı Hak, Batıl'ı Batıl olarak görmekle vazifeliyim.
Hepinizi, Hepimizi, Makul olmaya, boşaltılmış olan kavramların içini yeniden doldurmaya davet ediyorum. Ne olacaksa olacak. Bu Vatan için; ama benimle, ama bensiz, her ne yapılacaksa, en mükemmeli, en iyisi, en doğru ve en hayırlısı için gayret göstermeli, öyle temenni etmeliyiz. Cenab-ı ALLAH'a öyle Dua etmeliyiz.

Levent Çotuk

DORUKTÜRK HABER, Zeytinburnu, Sabih Samur


TÜRKLÜK ŞEMSİYESİ

Gönderen SABİH SAMUR | 1:23 ÖÖ | , | 0 yorum »

Az önce özelden bir mesaj geldi.
"Sabih lütfen politik ol. Sen televizyoncusun. Bırak Kürtlerle uğraşmayı."
Sevgili Arkadaşlar ben etnik ayrım yapmıyorum.
"Ben Türküm" diyemeyen ama Türkiye'de yaşayıp Devletimin tüm imkanlarından yararlandığı halde "Federasyon" muhabbeti yapanlarla benim işim.
Ve keşke benim kimine göre yaptığım bu sert çıkışlar herkes tarafından yapılsa.
Bu ülkeyi sadece İslam ile bir arada tutamazsın.
Tekrar Ulus Devlet bilinci aşılanmalı.
T.C. Vatandaşları TÜRKLÜK ŞEMSİYESİ altında bir arada huzurlu, mutlu yaşamalı.

Bizim TEK sayımız DÖRT (Rabia İşareti) değil BEŞ (Kod Adı TC)

TEK DEVLET
TEK MİLLET
TEK VATAN
TEK BAYRAK
TEK DİL



KIBRIS DAVASI

Gönderen SABİH SAMUR | 10:47 ÖS | , , , | 0 yorum »

Türkiye Cumhuriyeti'nin GİRİT DAVASI yoktur.
Çünkü GİRİT artık Türk değildir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin KIBRIS DAVASI vardır.
Çünkü KIBRIS TÜRKTÜR!
Sabih Samur

Türk Dünyası 2'nci Gazeteciler Şurası

Gönderen SABİH SAMUR | 10:45 ÖS | | 0 yorum »

Rusya Federasyonu Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da düzenlenen
"Türk Dünyası 2'nci Gazeteciler Şurası" sonuç bildirisinin yayınlanmasıyla sona erdi. 20 ülkeden 100 gazetecinin katıldığı şurada, Türk Devlet ve Topluluklarında iletişim dilinin Türkiye Türkçesi olması tavsiye edildi.
Kaynak: TRT Avaz


"onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir" cümlesini gerçekleştiren ve İstanbul'u bizlere emanet olarak bırakan SEN ve emaneti sirke çeviren BİZLER.
Nasıl planladın, nasıl fethettin bu detaylara girmeyeceğim. Biz zaten senin başarını kendi başarımızmış gibi yıllarca ballandıra ballandıra anlatıp durduk. Yarın ve diğer günde muhtemelen anlatacağız.
Ve işte bu nedenle senden özür diliyorum maalesef senin gibi yüce bir insanı bugünkü, bizce önemli seçimlerimiz için, 7 Haziran için; seni kullanacağız.
Kızma bize.
Dünya değişti. Hepimiz bencil olduk.
Çabuk tüketiyoruz.
Bugün aslında 29 Mayıs değil, bugün 7 Haziran.
Dün de 7 Haziran'dı. Artık hep 7 Haziran.
Biz ki Kabe'nin etrafına dahi gökdelenlerin dikilmesine müsaade etmiş Müslümanlarız, biz ki Mekke'ye, Medine'ye gitmeyi turistik seyahat durumuna getirmiş insanlarız anla bizi lütfen bu muazzam 7 Haziran seçimleri için seni çok rahat kullanırız ve kullanacağız.
İnanmıyor musun, yapmaz benim torunlarım mı diyorsun?
Peki lütfen yarın bizleri izle.
Üzgünüm daha yazışmak dertleşmek isterdim fakat Güzel Komutanım malum yarın için hazırlık var. Fethi kutlayacağız.
Neden mi bugün, gerçek gününde kutlamıyoruz?
Konjonktür öyle gerektiriyor diyelim geçelim bir kalem.
Aziz hatıran önünde saygı ile eğiliyoruz.


Senin Torunların


Edirne Televizyonu (www.edirnetv.com)
Sabih Samur ile MEMLEKET MESELESİ
Konuk: Saadet Partisi Edirne Milletvekili Adayı Ali Demirkıran

Prof.Dr. Rüstem Eminov'dan Kırım Türkleri'nin tren vagonlarına bindirilip Sibirya'ya sürgüne gönderildiği, gemilere bindirilip Hazar Denizi'nin ortasında gemilerin batırılması sonucu katledildiği yıllara ait "Unutmayın" isimli resimlerinden...








Sabih Samur'un Sunduğu Memleket Meselesi programının 11 Mayıs 2015 Pazartesi konuğu Saadet Partisi Edirne Milletvekili Adayı Ali Demirkıran oldu.
Milli İttifak, Edirne ve Ekonomi konuşuldu.

Levent Çotuk Başkan nerede destek unsuru olarak bizler orada.
Bu vesile ile SP Kağıthane İlçe Bşk ve ekip arkadaşlarına göstermiş oldukları takım ruhu için teşekkür ediyorum.


Sn. Çotuk'a da başarılarının devamını diliyorum.
Sabih Samur


Levent ÇOTUK - Milletvekili Adayı

Saadet Partisi İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Levent Çotuk yaşlısından çocuğuna kadar toplumun her yaş dilimiyle iletişim kurabilen ve bunu zorlamadan doğal olarak başarabilen bir kişi.
Milli İttifak içinde ise mensubu olduğu SP kadar BBP'den de takdir ve sevgi görüyor...
Saadet Partisi'nin barajı aşacağı kesinleşmiş gibi görünüyor.
En azından bizim kalbimizden geçen bu.

SABİH SAMUR ( Bizden Biri ! )
















Zeytinburnu Saha Çalışmalarından Bir Enstantane


Sabih samur'dan YORUM HABER Şölen havasında geçen Milletvekili Tanıtım Toplantısı muazzam bir katılım gerçekleşti.

03 Mayıs 2015 Pazar 18:33
Sabih Samur'dan YORUM HABER
Doruktürk ekibinin başından sonuna kadar yer aldığı ve benimle Edirne'den sürekli telefon, video ve görsel kurulduğu ortamda gördüğüm ilk şey şu oldu: MİLLİ İTTİFAK yani BBP'nin tüm egolarını bir yere bırakarak Saadet Partisi ile biraraya gelerek oluşturduğu seçim birlikteliği etle tırnak gibi olmuş.
Eğer bu çoşkulu, inançlı kalabalık son dakika (geçen senelerde olduğu gibi) sürprizi yaparak istikrar adı altında AKP'ye oy verirse çok yazık olur.
Bu coşku sandığa kadar devam edip mührü Saadet'e basarsa cilalatılıp parlatılarak ortaya barış çubuğu olarak sunulan HDP figürünü oy anlamında kat be kat geçebilir.
Olması gereken de bu.
Saadetin seçim tüzüğünü okuduğunuzda "idam cezasının tekrar getirilmesi" maddesi dahi ne kadar kararlı olduklarını ve memleketin bekası için hazırlık yaptıklarını gösteriyor.
Bundan sonra yapılması gereken şahsi fikrimdir beni bağlar; kesinlikle AKP ile bir ittifakın söz konusu olmayacağını, "siyasettir sıcak bakabilir" gibi bir söylem hatasına asla düşmeden aynı kararlılıkla yürümeleridir.
Yine ülkenin bölünmez bütünlüğü noktasında, federasyona ve özgürlük söylemleri adı altında PKK'nın legalleşmesine sıcak bakmayacaklarını yüksek sesle vurgulamaları gerekmektedir.
İKİ MUSTAFA'nın dil uyumu, kısmet olur da meclise girilirse aynı şekilde devam edecek hissi vermektedir.
Hayırlısı diyelim.
Allah Türkü Korusun.





"Hemşerim sen de gel" sıcaklığında bir adam. Şarköylü.
Ve Şarköy'ün tüm özelliklerini  taşıyor. Üç yabancı dili sular seller gibi konuşmasına rağmen karşısındakine Türkçe öğretmek en büyük zevki.
Bayrak sevdalı!
Lafı evirip çevirmeyen, demokrat desinler diye her telden çalmayan;
Ben Türküm kardeşim! diyen bir adam. Adam gibi adam.
Milli İttifak'a öncelikle Milli olduğu için inanmış bir adam.
Saadet onun ülküsü.
Bir takım medyanın görmemezlikten geldiği ve yer vermediği ortama rağmen;
"o zaman bende halkımla kucaklaşırım" diyerek, "asli mektep kıtadır" mantığı ile kıtada yani sahada yani sokaklarda soluğu alan adam.
O Halktan biri.
O Bizden Biri.
Levent Çotuk Bizden Biri.

Sabih Samur