Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı

Abdurrahman Yalçınkaya:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız olmadığında, iktidarların etkisi önce Türkiye'deki tüm mahkemelerin hakim ve cumhuriyet savcılarına, sonra da milletimize yansıyacak, sonuçta milletimiz zarar görecektir
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız olmadığında, iktidarların etkisi önce Türkiye'deki tüm mahkemelerin hakim ve cumhuriyet savcılarına, sonra da milletimize yansıyacak, sonuçta milletimiz zarar görecektir. Siyasi etkiyi önlemenin tek çaresi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilme usulünde getirilecek kuralların siyasi çıkar amaçlanmadan düzenlenmesidir" dedi.

Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Baki Çoban'ın yaş haddinden emekliye ayrılması nedeniyle Başsavcılıkta düzenlenen törende konuşan Yalçınkaya, anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceğinin ve neler götüreceğinin dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Hakim ve savcıların topluma kapanık olduğunun iddia edildiğini belirten Yalçınkaya, hakim ve savcıların bu iddianın aksine topluma en çok yakınlığı olan kişilerolduğunu, toplumun tüm değerlerini bildiklerini ve bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtti.

Anayasa değişikliği paketinde yer alan Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na, Yargıtay ve Danıştay'dan aday belirlemek için yapılacak üye seçimlerinde her üyenin sadece bir adaya oy verebilmesi kuralının getirilmesinin, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye aykırı olduğunu belirten Başsavcı Yalçınkaya, "Yargıtay ve Danıştay Büyük Genel Kurulu'nun iradelerinin sayısal çoğunluğa yansımasını engelleyicidir. Çoğunluk iradesinin ortaya çıkmasını engelleyen, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na siyasetin egemen olduğu kişilerin getirilmesini kolaylaştıran, bu kurumların siyasallaşmasını sağlayan bir düzenleme olacaktır. Adayların, demokratik olmayan bir tarzda seçilmesi, niteliklerini değil siyasi görüşlerini ortaya çıkaracaktır. Bu düzenlemeyle birlikte siyasi iradenin temsilcisi olan Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulda bırakılması yargının hükümetlerin bir aracı durumuna getirilmesi imkanını doğuran, demokrasiyi, demokratik yaşamı sonuçta demokratik toplum düzenini bozacak niteliktedir" diye konuştu.

Tarafsız bir Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi oluşturulması için ilk gözetilmesi gereken konunun yargıyı iktidarların müdahalesinden uzaklaştıracak siyasi müdahalenin olmamasını sağlayacak kurallar getirilmesi olduğunu kaydeden Yalçınkaya, "Bu sistemi bu standardı getirecek iktidarlar ve bağlı bulunduğu siyasi partiler halkımız nezdinde en yüksek düzeyde takdir edileceklerdir" dedi.

Bağımsız olmadan tarafsız olmanın mümkün olmayacağını ifade eden Yalçınkaya, "Bağımsız yargı, demokrasinin ve milletimizin en önemli güvencelerinden biridir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız olmadığında, iktidarların etkisi önce Türkiye'deki tüm mahkemelerin Hakim ve Cumhuriyet Savcılarına, sonra da milletimize yansıyacak, sonuçta milletimiz zarar görecektir. Siyasi etkiyi önlemenin tek çaresi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilme usulünde getirilecekkuralların siyasi çıkar amaçlanmadan düzenlenmesidir. Bu da yapılacak seçim usullerinin her türlü şüpheden uzak tutulmasını sağlayacak şekilde kurallara bağlanması, en çok oy alanların doğrudan atanmış sayılması siyasete karışmış olanların atamalarda etkinliklerinin olmaması ve seçimle gelmeyen kişilerin Kurullarda bulunmamasına bağlıdır" diye konuştu.


"AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'NİN BELİRLEDİĞİ AVRUPA STANDARTLARINI ESAS ALMAMIZ GEREKLİDİR"


Avrupa Konseyi Venedik Komisyonuna atıfta bulunan Yalçınkaya, şunları kaydetti:"Türkiye, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyeleri arasındadır ve Avrupa Birliği müktesebatını kabul etmiştir. Buna rağmen Venedik Komisyonu'ndan bir görüş alınmadan Anayasa Değişikliğine gidilmiştir. Milletimiz için Avrupa Birliği ile bütünleşmemiz, Avrupa demokrasisine, toplum düzenine yaklaşmamız büyük önem arz etmektedir. Bunun için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin belirlediği Avrupa standartlarını esas almamız gereklidir.

Bu standartların bir kısmı şunlardır:

Din, vicdan ve inanç hürriyeti demokratiktoplumun ayrılmaz parçasıdır.

Devlet, bütün dini inançlara anlayış ve saygı göstermelidir.

Laiklik Anayasal bir ilkedir. Anayasa Mahkemesi'nce bu ilke korunmalıdır.

Demokratik bir toplum, çoğulculuk ve katılımcılığın desteklenmesiyle oluşur.

Devlet, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde belirtilen adil yargılanma hakkı, örgütlenme hakkı, yasama hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkını, cezaların yasallığı, özel hayatın ve aile hayatının korunması, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, dernek kurma ve toplantı özgürlüğü sağlamalı ve bu hak ve özgürlüklere saygı göstermelidir.

Evrensel değerler; demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıdır. Bunlarla birlikte Avrupa Konseyi'nin temel değerleri de dikkate alındığında ve Türkiye'nin Avrupa ülkelerinden önce çağdaş yasaları kabul ettiği de kadınlara, seçme ve seçilme haklarının tanınması gibi gözetildiğinde ileri demokrasinin kurallarına uygun olarak mahkemelerin ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bağımsızlığının daha da ileriye götürülmesi gerektiği görülmektedir.

"Yalçınkaya, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesinin sağlanması için Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan çıkarılması, kurulun ayrı bir binasının, sekreteryasının, araç gereç yardımcı personelinin bulunması, Adalet Müfettişlerinin Kurula bağlanması, Hakim ve Savcılar hakkında yapılacak soruşturmalar için Kurul'dan izin alma usulünün getirilmesi, göreve alınacak Hakim ve Savcı adaylarının kurulca belirlenerek atanması, adalet akademisinin özerk bir yapıya kavuşturulmasıdemokratik sisteme uygun ve yerinde olacağını söyledi.

Yürütme organına bağlı olan Adalet Bakanı ve Müsteşarının, adli sistemin yargısal kararlar dışında en iyi şekilde yerine getirilmesinin, mahkemelerin iş sayısına göre Yüksek Kurulca atanacak hakim sayısına göre bina araç ve gereçlerin temini, adil yargılanma hakkının sağlanması için gerekli olan tüm tedbirleri alması ile görevlendirilmesi gerektiğini ifade eden Yalçınkaya, "Avrupa ülkelerinin bırakmak istediği, demokratik kurallara uymadığını tespit ettiği, yıpranmış, tartışılan hukuki sistemlerini Türkiye'de uygulamak için kurallar düzenlenmesi, milletimizi hak etmediği bir sistemde yasamaya zorlamak niteliğindedir.

Siyasi etkiden uzak yargıç ve savcıların bulunduğu mahkemeler olmadıkça, milletimizin haklara, özgürlüklere ulaşması mümkün değildir. Yüce milletimiz, haklardan önce bu haklarını koruyacak, geliştirecek, siyasi güçlerin etkisinden uzak, tarafsız hakim ve savcıların oluşturduğu bir yargı sistemini daha üstün tutacaktır" dedi.

Yalçın, hakim ve savcıların her yasanın çıkarılmasına müdahale etme durumunda olmadığını, ancak hakim ve savcıların kendi hakları ve yetkileriyle ilgili düzenlemelerde görüşlerini belirttiklerini ve siyasi tartışmalara girmediklerini söyledi.


"BİR DAVA AÇILMASININ SAVCININ İKİ DUDAĞI ARASINDA OLMASI SÖZÜ YERİNDE DEĞİLDİR''


Evrensel sistemde, Avrupa hukukunda ve iç hukukta bulunan bir ilke gereği savcıların kamu davası açmakla yükümlü bulunduklarını belirten Yalçın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'dava bir savcının iki dudağı arasında sözlerine de yanıt verdi.

Yalçınkaya, ''Türkiye'deki tüm savcılar davalarını kendileri açar, bu nedenle bir dava açılmasının savcının iki dudağı arasında olması sözü yerinde değildir'' dedi.

Türk hukukunda dava açmanın esas olduğunu ve açılan davaların Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince incelendiğini ifade eden Yalçınkaya, şöyle konuştu: ''Mahkeme, delilleri tartışır ve nihai hüküm tesis edecektir. Hukukumuzda dava açılmamasının denetlenmesi getirilmiştir. Bu siyasi partiler yasasında da açıkça belirtilmiştir. Bir siyasi partinin müracaatı halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı dava açmazsa o siyasi partinin Yargıtay'daki daire başkanlarımızdan oluşacak bir kurula itiraz hakkı var. Bu itiraz hakkı ancak o zaman geçerlidir. Avrupa ülkelerinin uyguladığı sistemde dava açmak için siyasi partiler hakkında izin sistemi yerleşik bir durumda değildir.

Anayasal kurallar getirilirken, uzun bir süre değiştirilemeyeceği düşünülerek detaylı kurallar koyularak düzenlenmelidir.''

0 yorum