Başka bir gazetenin iç işlerine karışmak, dışarıdan ahkam kesmek caiz değil. Fakat Milliyet gazetesi Türkiye’nin çok eski ve çok önemli bir gazetesi. Rahmetli Ali Naci Karacan tarafından kurulalı beri Türk toplumunda inkar edilemez bir yeri var. Bütün yazarları tasvip etmesem de demokratik hayatta bu işlevi ihmal edilemez. Kaldı ki Milliyet’in özellikle benim için başka bir yeri var. Ali Naci Bey, Milliyet’e yeniden hayat verirken, babamın anılarını yayınlamakla tiraj sağlamıştı. Sonra oğlu okul arkadaşım, yeni hamle yaparken benim de kadroya katılmamı önermişti. Galiba Genel Yayın Yönetmeni olarak. Fakat o sırada DEVİR dergisini çıkartmaya hazırlandığım için sarfınazar ettim ve Genel yayın Müdürlüğü için rahmetli Abdi İpekçi’yi önerdim. Abdi o sırada Kore’de vatan hizmetinde idi. Ona yazdım ve gelince de elinden tutup Karacanlara götürdüm.
Sonrası malum; bence Türk gazeteciliğinin en mümtaz kişisi olan Abdi ekibiyle Milliyet’i Türkiye’nin en iyi gazetesi yaptı. DURUM başyazıları zamanın en objektif durum değerlendirmeleri, iç ve dış siyasetin pusulası gibiydi. Abdi, Milliyet bünyesinde gazetecilik yanında “Yıllık, Almanak” gibi yayınları ve ’Milliyet Yayınları’nı başlattı. Vefalı bir kişiydi. 27 Mayıs darbesinde tıkıldığım Yassıada’dan çıkmamdan sonra bana Milliyet Grubu’nda yer verdi. Milliyet Yayınları’nın başına getirdi. Ercüment’in oğlu Ali’nin yetişmesinde ve gazeteci olmasında biraz emeğim geçti. Onu oğlum gibi severim. Abdi’ye, Karacanlara vefa borcumdan başka, bütün bu sebeplerle Milliyet ve geleceği hususunda biraz konuşmaya, yazmaya ve endişelenmeye hakkım var.

***

Abdi İpekçi daha suikasta uğramadan, aslında Taksim’de yedek parçacılık yapan Aydın Doğan herhalde bir gazetenin ticari işlerine yarayacağı düşüncesiyle Milliyet’i almak -hatta beni aracı kılmayı düşünmüştü- istemişti. Teklifi Abdi’ye götürdüm, şiddetle reddetti. Fakat Abdi ölünce Ercüment herhalde Milliyet’i onsuz yürütemeyeceğini düşünerek gazeteyi Aydın Bey’e sattı ve Milliyet bundan sonra Aydın Doğan’ın kendi deyimiyle “market” oldu.
Her gazetede çeşitli düşüncelerde yazarlar olması mümkündür hatta gereklidir ama Abdi sağken, bunları dengelerdi. Aydın Bey döneminde veya “marketinde” bu denge bozuldu. En sonunda Aydın Bey kendisi dengeleri muhafaza edemeyeceğini anladı ve gazetenin AKP hükümeti “nezdinde” asıl ticari çıkarlarına sekte vuracağı için Milliyet ve Vatan’ı Demirören-Karacan Grubu’na sattı.
Ama Demirören’le Ali Karacan arasında Milliyet’in mahkeme karar verene kadar kayyım tarafından idare edileceği bir alacakaranlık devir başladı. Bu işin hukuki ve mali ayrıntıları hususunda ahkam kesecek değilim. Ancak beni rahatsız eden husus; Milliyet ve Vatan’ın çoğu yazarlarının gazeteci kökenli ve Milliyet kurucularının torununun mücadelesine destek olacakları yerde gazetecilikle ilgileri sadece ticari maksatlı olan Demirörenleri desteklemeleri en azından gazetecilik mesleği açısından ayıp.

***

Gazetecilik ticaret değil... Yazarların da gazeteleri ve geleceği hususunda söz hakları var ama bence bu hakkı dedesinin, babasının mirasını korumak için mücadele eden Karacanlardan yana kullanmaları hem daha makul hem de etik olurdu.
Bu yazarlar, Milliyet’te hakları olan Karacanlara “Ellerinizi Milliyet’ten çekin” diyorlarmış. Çünkü para ve galiba siyasi güç Demirörenlerde olduğu için!...
Daha önce de bu konuda yazmıştım; Siz Hazreti Süleyman olun da karar verin, “oksijensizlik” yüzünden çocuğunu kaybetmek acısını çeken “babadan”mı yoksa para sahibi oldukları için heveslerini tahakkuk ettirecek ve “organ” nakledenlerden mi yanasınız?..
Ben eski bir Milliyet mensubu ve baba dostu olarak bu mücadelede Karacanların yanındayım.

0 yorum